Sayfalar

25 Aralık 2010 Cumartesi

AŞK "AYAKKABIDIR"

… Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler. Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.

İçinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

...Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir.

Bazıları çamur, yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır.

Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile " iki günde bozulup" gider.

Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.

Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için, "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar.

Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.

Âşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".

Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.

Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakâr çizgiler taşıyanlara tutulurlar.

Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.

"Bez" ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.

"Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" âşıklar görürsünüz.

Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.

Evet, aşk "ayakkabıdır"

Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz" .

Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız;"delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"

Can Yücel

21 Aralık 2010 Salı

FIRINDA KARNIBAHAR

Yapılışı: Karnıbaharı küçük çiçekler şeklinde ayırıp haşlıyoruz. Diğer taraftan 4 kaşık tereyağı bir tencerede eritiyoruz. 3 kaşık unu tereyağında kavuruyoruz. Kavrulduktan sonra 1 su bardağı sütü yavaş yavaş karıştırarak tencereye ekliyoruz. Beşamel sosu hazırlıyoruz. Hafif akışkan bir kıvamda olması gerekiyor. 2 tane orta boy kuru soğanı ince ince kıyıyoruz. Yağda kavuruyoruz, pembeleşmeye yakın domates salçasını ekliyoruz. Haşlanan karnıbaharları fırın kabına alıyoruz. Üzerine salçalı soğanı, onun üzerine beşamel sosu, onun da üzerine rendelenmiş kaşarı ekleyip fırına veriyoruz. Kaşarlar eriyene kadar pişiriyoruz.

DÜĞÜN ÇORBASI

Yapılışı: Kuzu kuşbaşı eti yarısına kadar su koyduğumuz düdüklü tencerde haşlıyoruz. Haşladıktan sonra etin suyunu süzüp eti daha küçük parçalara kıyıyoruz.Tencerede suyu kaynatıyoruz. Kıydığımız etleri tencereye atıyoruz. Bir kasede 4 kaşık yoğurt, yarım limon ve 3 kaşık unu çırpıyoruz. Tencerede kaynayan çorba suyundan biraz alıp ılıştırarak çorbanın terbiyesini tencereye yavaş yavaş döküyoruz. Bir taşım kaynadıktan sonra çorbamız pişmiş demektir. Servis ederken üzerine yağda kızdırdığımız kırmızı toz biberi gezdiriyoruz. Afiyet olsun...

ÖRGÜ YELEK

Yazın kızımız Ece'ye bir yelek başlamıştım ama bir türlü elime alamıyordum. Bu hastalık süresince baya bir fırsatım oldu. Yattığım yerden ördüm, bir taraftan da salepimi içtim.. Ohhh.. Hastaydım ya..İyi geldi.
Yeleğin bir önü..Bakalım ne zaman tamamlanacak? :)

MİLFÖY DEĞERLENDİRME


Hastalık bitti nihayet. Sesim yerine geldi. Bir de geceleri şu öksürüğü atlatsam.
Görümcemin kızı İdil ,ana sınıfına gidiyor, o da hastaydı. Okula gitmesin iki hasta birbirimize bakarız dedim ve 2 gün bilikteydik. birimiz bir kanepede,diğerimiz öbür kanepede, kim daha çok öksürecek yarışması yaptık. :)Hasta hasta yat yat nereye kadar? Canımız sıkıldı İdil'le. Baktım buzlukta milföy hamuru var. Hemen patatesli bir iç hazırlayıp aşağıdaki atıştırmalıkları yaptık beraber.
Yanında da ıhlamur çayı... Ohhh...
Yapılışı: Bir tutam ıhlamurla, elma kabuklarını, kök zencefili, çeyrek limonu, çubuk tarçını kaynatıyoruz. demlenmesi için 5 dk bekletip süzüyoruz. Ilık ılık içiyoruz. Afiyet ve şifa olsun...:)

Sonra da böğürtleni çok seven İdil abla'ya sürpriz.
Geçenlerde markette görmüştüm, deneyeyim diye aldım. Böğürtlen sosu içinden çıktı. Bir kutu krema ile birlikte yapılıyor. Tadı çok güzel. tavsiye ederim.
Hasta hasta kendimizi şımarttık..


17 Aralık 2010 Cuma

HAKİKİ MUHABBET NEDİR?

Biribirlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar.
-Kim o? diye seslenir içerdeki.
-Benim, der kapıyı çalan.
-Burada ikimize birlikte yer yok, diye cevap verir öbürü.
Aradan uzunca bir zaman geçer... Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını.
-Kim o? diye sorar yine içerdeki.
- Sen'im, der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da;
"Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız" diye anlatır hakiki muhabbeti.

16 Aralık 2010 Perşembe

ÇOCUKLARDA KENDİNE GÜVEN (ÖZGÜVEN) GELİŞİMİ

Özgüven, çocuklarda kişisel gelişimden duygusal ve sosyal gelişime kadar yaşamın her anını etkileyen bir kavramdır. Bazı çocuklarda özgüven düzeyi zayıftır. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• Fazlasıyla bağımlıdır.
• Karamsardır.
• Aşırı mükemmeliyetçi davranır.
• Yeni durumlarda aşırı derecede ürker, değişikliklere karşı koyar.
• İşlerini yarım bırakır.
• Kendini her yönden eleştirir, arkadaşları ile veya kardeşleri ile kıyaslar ve kendinde hep eksik bir yan görür.
• Yalnız olduğunu düşünür.
• Yakın ve derin duygusal ilişkiler kuramaz.
• Kendini sevilmeyen birisi olarak görür.
• Çabuk incinir ve her şeyi üzerine alınır.
• Eleştiriye karşı aşırı duyarlıdır.
• Sürekli mutsuzdur.
• Başkaları ile ilişkilerinde sorunludur.
• Kaygı ve depresyona fazlasıyla yatkındır.
• Yanlış yapmaktan ve başarısızlıktan korkar.
• Kararsızdır.
Duygusal Tepkiler: Çekingenlik,sık sık ağlamalar, duygusal öfkelenmeler, umutsuzluk ve karamsarlık, utangaçlık
Davranışsal Tepkiler: Okul korkusu, saldırganlık, yalan söyleme, çalma davranışı
Fiziksel Tepkiler: Altını ıslatma, kekelemelik, karın ağrısı, tırnak yeme, parmak emme, kusmalar
Akademik Yönden Tepkiler: Öğrenme güçlüğü, başarısızlık, mücadeleden kaçma, ilgisizlik
Bazı çocuklarda ise özgüven düzeyi orta düzeydedir. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• Bağımlıdır.
• Onay arar.
• İnsanları memnun etme çabası içindedir.
• Destek, yardım ve tavsiye istemekte zorlanır.
Bazı çocuklarda da özgüven düzeyi yüksektir. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanmazlar.
• Kendi kararlarını kendileri verir.
• Hayata olumlu bakar.
• Zorluklarla mücadele edebilir.
• Kendini her ortamda ifade eder.
• Toplum önünde rahat konuşur.
• Değişim ve farklılıklardan hoşlanır.
Çocuğun kişiliği, davranışları ve alışkanlıkları 0-6 yaş arasında oluşur. Çocuk bu dönemde ailesi ile iç içedir. Çocuğun özgüven düzeyinde anne-baba tutumları çok önemlidir.

  • Eğer anne-baba mükemmeliyetçi ise onları memnun etmek çok zordur. Çocuk ne kadar çabalarsa çabalasın anne-baba en mükemmelini istediği için çocuk bir süre sonra aşırı kaygı, stres, tedirginlik ve hayal kırıklığı yaşayabilir.
  • Eğer anne-baba otoriter ise çocuklar üzerinde baskı kurarlar. Çocuğun çabalarını görmez ya da çocuğu sürekli eleştirir. Bu durum çocuğun pes etmesine neden olur. Anne-babasını memnun edemeyen çocuk içine kapanır ya da vurdumduymaz davranışlar sergileyebilir.
  • Eğer anne-baba koruyucu ise çocukların yaşam tecrübeleri yaşamalarına izin vermezler. Çocuğun büyüdüğünün farkına varmayıp, onlara bebek gibi muamele ederler. Bu tutumla yetişen çocukların özgüven duygusu çok zayıftır, bir iş yaparken başkalarından yardım beklerler, kendi işlerini kendileri yapamazlar. Çocukta sorumluluk duygusu gelişmez.
  • Eğer çocuk sağlıklı ve etkili anne-baba tutumu içinde büyümüşse sorumluluklarını yerine getirir ve sorumluluk almaktan çekinmez. Çocuğun çabası ve olumlu davranışlarını överler. Anne-baba ile çocuk arasında güçlü bir iletişim vardır.

15 Aralık 2010 Çarşamba

PORTAKALLI KEK

Yapılışı: 1 su bardağı şeker ile 2 yumurtayı iyice çırpıyoruz. İçine yarım su bardağı sıvı yağ, 1su bardağı taze sıkılmış portakal suyu, portakal kabuğu rendesi ve vanilyayı ekliyoruz. Daha sonra 2 su bardağı unu da ekleyip karıştırıyoruz. Yağlanmış kek kalıbına veya fırın tepsisine döküyoruz. 180 derece fırında 50 dk pişiriyoruz. Afiyet olsun...


Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme, çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır.
[ MEVLANA ]

BİR KADIN GİTTİĞİNDE.......

Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün... çekip gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler.. .
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar s...usar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker ’sarıkız’.
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde…
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. .
Bir anne gider…
Bir dost…
Bir arkadaş…
Bir sevgili…
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır
Kapı eşiğindeki ‘Dikkat et…’ duyulmaz, annesi gitmiştir ‘geç kalma’nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında.
Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında.
BEKİR COŞKUN..

ARNAVUT CİĞERİ

YapılışıKuzu ciğerlerin zarını soyup, damarlı yerlerini çıkartıyoruz. Kanının gitmesi için iyice yıkıyoruz. Süzgeçe alıp suyunun süzülmesini bekliyoruz.Suyu süzüldükten sonra 1 çorba kaşığı kırmızı biberi ilave edip iyice karıştırıyoruz. Yarım su bardağı un ile bir tutam tuzu karıştırıp ciğeri una buluyoruz. Fazla unlarını silkeleyip, kızdırılmış 1 su bardağı zeytinyağına katıyoruz. Kavrulan ciğerleri bir tabağa çıkarın.  Kızartılmış patates ile servis ediyoruz. Dilerseniz piyazlık kesilmiş soğan ve maydanoz karışımı ile de servis yapabilirsiniz.

SESİM KISILDI... :(

Görüntü var ama ses yok... Hafta sonu aniden başlayan soğuklar nedeniyle boğazım şişmişti. Yutkunmakta iyice zorlanıyordum. Sesim kısılmıştı ama yine az buçuk derdimi anlatabiliyordum. Geceleri boğazımı yırtarcasına öksürmeler, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı.. Nane- limonlar, ıhlamurlar kaynattım, içtim. Ama yine de dün sabah doktora gittim doktor tipik öğretmen hastalığı faranjit olduğumu söyledi. İlaçlar verdi. İlaçları kullanmaya başladım. Tabi ki okula gittim. Sınıfta susan bir öğretmen gördünüz mü? Mecburen konuşuyorsu, yeri geldiğinde yüksek sesle konuşuyorsun. Akşama doğru sesim iyice kısıldı. Bu sabah uyandım, baktım hala boğazım ağrıyor, yutkunamıyorum. Dur bakayım bi kahvaltı yapayım da kendime gelirim dedim. Kahvaltıyı hazırladım. Saat 7 'de eşimi uyandırmak için sesleneyim dedim. Ta.... Gerisi yok. Sesim çıkmadı. Kahvaltımı yaptım. Hala ses çıkmıyor. Bugün tekrar doktora gittim. Faranjitim laranjite (ses tellerinin iltihabı) çevirmiş. Üç iğne ve üç gün rapor verdi. :(
Aslında hiç de iyi olmadı. Tam da matematikte yeni konuya başlamıştık,öğrenciler performans görevlerinin sunumunu yapacaklardı. Ama napalım hiç konuşamayan öğretmen olur mu? Neyse bugün- yarın dinleneyim de cuma günü kendimi iyi hissedersem giderim okula.
Ama şunu anladım. Biz öğretmenlerde konuşmak içten gelen bir dürtü. Konuşamamak çok kötüymüş. Meslek hayatım boyunca en az cümle kurduğum gün bugün. Allah konuşmak isteyip de konuşamayanlara, sesi çıkmayanlara ( hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda), ses telleri ile ilgili rahatsızlık geçirenlere ses tellerini kaybedenlere, dilsizlere, gırtlak kanseri olanlara yerdım etsin, şifa versin, Onları bugün anladım.

SADECE VAZGEÇMEYİ BİLDİM

Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim,
...Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.
Dostluğuma değer biçmedim,sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.
Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.
Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.
Ama hata insana mahsustur dedim.
Affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler.
Ama asıl unuttukları şuydu;
Ben aldanmadım..!
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için,
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..


CAN YÜCEL

13 Aralık 2010 Pazartesi

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Hz. Mevlana..

Büyük Türk mutasavvıf, şair ve düşünürü Hz. Mevlana'nın 737. Vuslat Yıldönümü anma törenleri 7-17 Aralık tarihleri arasında yapılıyor. Konya'da yaşayanlar ne şanslı. Şeb-i Arus törenlerine katılabilmeyi çok isterdim. Umarım bir gün kısmet olur.

10 Aralık 2010 Cuma

UN KURABİYESİ

Yapılışı:  Oda sıcaklığında beklettiğimiz 1 paket margarin ile 4 kaşık pudra şekerini mikserle çırpıyoruz. Krema gibi olunca 1 kahve fincanı sıvı yağ, 4 kaşık buğday nişastası, 4 su bardağı un ile yoğuruyoruz. Yoğururken hamuru toparlamak için bir miktar su kullanabiliriz. Hamurdan bir parça alıp büyük bir rulo yapıyoruz. Verev şeklinde kesip fırın tepsisine yerleştiriyoruz. Fırına koymadan önce çatal ile kurabiyelerin üzerini hafifçe bastırıyoruz. Ben bu şekilde şekillendirdim. Kurabiye kalıpları ile de olur tabiki.. 170 derece fırında pişiriyoruz. Servis ederken üzerine pudra şekeri serpiyoruz. Afiyet olsun...

ŞİVEYDİZ

Şiveydiz, bie Antep'in yoğurtlu yemeklerinden biri.
Yapılışı: Ben nohut koymadım ama tarifinde aslında konulması gerekiyordu. Bir su bardağı nohutu bir gece öncesinden ıslatıyoruz. Islattığımız nohutun suyunu süzüp, kuşbaşı etle birlikte düdüklü tencereye 6 su bardağı su koyup haşlıyoruz. Diğer taraftan taze soğan ve taze sarımsağın beyaz kısımlarını küçük parmağımızın uzunluğunda doğruyoruz. Nohut ve et haşlandıktan sonra doğradığımız taze soğan ve taze sarımsağı tencereye atıp pişmesini bekiliyoruz. Kullandığımız et yağlı değilse 2yemek kaşığı sıvı yağ ekliyoruz. Piştikten sonra yoğurt ve yumurta sarısını bir kasede çırpıp yemeğin suyu ile ılıştırarark tencereye aktarıyoruz. Ben de Hatay'dan gelirken getirdiğim tuzlu yoğurt vardı. Tuzlu yoğurt pişmiş olduğu için onu sulandırıp yumurta sarısı eklemeden tencereye döktüm. Bu şekilde bir taşım kaynattıktan sonra tencereye bitr tutam safran serpiyoruz. Afiyet olsun...

5 Aralık 2010 Pazar

KADINLARIN MEŞHUR 10 KELİMESİ

Erkeklere...:)))
1. Peki
İşte en tehlikeli kelime: Peki… Öyle bir... söyleriz ki kavgada o küçücük kelimeyi, öyle anlamlar yükleriz ki üzerine, o an her şeyi bırakıp gitmek isteriz. Avına saldıran bir kaplan kadar hırçın ama bir o kadar da sessiz oluruz. “Peki” dedik, kavga bitti sandın di mi?? Yok öyle bir şey. “Peki” demiş kadın matador karşısındaki boğadan bile daha tehlikelidir. Kırmızıyı kendine göster ve at kendini dışarı. Geriye dönerken (hadi ben kinder süt dilimi ile yumuşarım da) en sevdiği şeylerden almayı sakın unutma. Ama unutma bu seni affettirmez sadece sonunu biraz geciktirir o kadar
2. Tamam
Hele o “tamam”dan sonra susuyorsak, tehlike çanları çalıyor demektir. Her an büyük bir patlama olabilir. Sen her şeyin yoluna girdiğini sanabilirsin. Hazırlıklı ol, başın büyük belada. Fitil fitil gelecek her şey burnundan. Mümkünse göz önünde fazla bulunma, bir şeyler anlatmaya çalışma sakın, seni dinlemiyoruzdur. Zaten o yüzden tamam diyoruz ya. Ne anlatırsan anlat alacağın tek cevap “tamam”dır artık.
3. Anladım
Anladım çünkü çok zekiyiz.
4. Haklısın
Yok öyle bi şey. Haklı olan daima biziz. Haksız bile olsak bir yolunu bulup kendimizi haklı çıkartırız. Sen bile ne olduğunu anlamaz, kendinden utanırsın. Sadece seni oyalıyoruz, haklı olduğun büyüsüne kapılıp gevşediğin anda bütün silahlarımızla saldırıp seni haksız çıkartmak için. Haklı olan biziz. Unutma.
5. Bilmem
Tabii ki biliyorum…Sadece kızgınım ve bilmem diyerek konudan kaçıyorum. Ama sanma ki bu konu kapanacak. Bence sen de şimdi konuyu kapat ve daha ılımlı bi anda gündeme getir. Yoksa sen de farkındasın bildiğimizin.
6. Nasıl İstersen
Aman bunu ciddiye alıp istediğin şeyi yapma, tuzaktır bu. Hele bi yap, gör bakalım sadece süpürgesi eksik olan bir cadı çıkıyor mu karşına çıkmıyor mu? Atıyorum lcd ekran tv istedin kavga çıktı, sonunda sinirden “sen bilirsin” dedik. Getir bakalım o tv’yi eve, bozmak için elimizden gelen her şeyi yapmıyor muyuz??
7. Boşver
Sakın ha boşverme. Boşver dediğimiz şey, inan bizim için çok önemlidir yine sinirden demişizdir. Eğer sen boşverirsen daha da sinirleniriz. Dar ederiz dünyayı başınıza. Her kavgada gündem olur o şey. Sadece biraz bekle sakinleşelim.
8. Sen Bilirsin
Hayır herşeyi ben bilirim. Şu an çok sinirliyim o yüzden seni baştan savma cevaplarla geçiştiriyorum. Sakın ha, havalara girme sen bilirsin dediğim için. Şu an o kadar iyi değilim, tek istediğim susman, o yüzden sen bilirsin.
9. Gerek Yok
Bunu genelde erkek “açıklamama izin ver” dediği zaman söyleriz. “Gerek yok” çünkü sen ne anlatırsan anlat ben yine bildiğimi okuyacağım. Senin söylediklerinden çok, benim düşünüp beynimde kurduklarım önemli şu an benim için. Gerek yok, sus sakinleşmemi bekle önce… Gerek yok.
10. Hı hı
Bu kelimeyi söylerken kesinlikle karşındakinin gözlerine bakmayız. Uzağa boş boş bakışlar atarak söyleriz ki o anlamsız iki heceye olabildiğince anlam yükleyelim. Dudakları birleştirip, başımızı yukarı aşağı sallayarak “hı hıı bittin olum sen” hissini uyandırırız karşı tarafa.

İLKELERİN OLACAK

İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın:
"Paranın satın alamayacagı ş...ey yoktur."
"Herkesin fiyatı vardır." gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve beyninle yaşayacaksın.
Üreteceksin,seveceksin, sevileceksin,inançlarının arkasında duracaksın,
Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak.
Seni attan , ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın.
Ve bunu yakaladığın gün, bembeyaz yaşayacaksın.

MÜJDAT GEZEN

ÖĞRENDİM Kİ

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

ATAOL BEHRAMOĞLU

4 Aralık 2010 Cumartesi

KEŞKEK ve ARKADAŞ TOPLANTILARI

Karataş Beşlisi (Filiz, Müge, Feyza, Fatma, Elif, Masal-grubumuzun en küçük üyesi)
Karataş Gaziantep'te bir semt adı. Okulumuzda görev yapan Karataş'ta oturan öğretmenler arasında sıkı bir bağ var. Umarım bu dostluğumuz ebedi olur..
Gelelim toplanma nedenimize... 25 Kasım'da Feyza'nın oğlu Tolga'nın doğum günü nedeniyle bir araya geldik. Bu seferki bir araya geliş nedenimiz buydu. Bir araya gelmek için neden üretmekte üstümüze yok. Böyle olunca buluşmalarımız daha anlamlı oluyor. Aslında geçen hafta yayınlayacaktım ama kısmet olmadı.
Yaren(Fatma'nın), Tolga(Feyza'nın), Sıla(Filiz'in), Yaren Ela(Feyza'nın)
İyi ki doğdun Tolgacım...
Poğaça, turşu ve içli köfte ev sahibemiz Feyza'nın, buzluk böreği Fatma'nın, sarmalar da Filiz Hocam'ın marifetleri... Elifçiğimin kendi elleri ile yaptığı şekerparelerin fotoğrafını maalesef çekmeyi unutmuşum...

Gelelim benim marifetime....

Keşkek
Yapılışı: Yarım kilo kuşbaşı et (dana veya kuzu farketmez) ile 2su bardağı yarmayı birlikte yarısına kadar su doldurduğumuz düdüklü tencerede haşlıyoruz. Eti alta koyarsanız yarmanın dibe tutmasını engellemiş olursunuz. Bazı bölgelerde "yarma"ya "dövme" de diyorlar. Yani kastettiğim "aşurelik buğday".. Bu arada yarmanın kolay haşlanması için en az 2-3 saat öncesinden ıslatılması iyi olur. Aslında keşkek çok uğraştırıcı bir yemek. Ben hatırlıyorum çocukluğumda annem, annanem ve teyzelerim bunu odun ateşinde ve kazanlarda yaparlardı. Sürekli kuvvetlice karıştırırlardı. Bu işleme dövme adı verilirdi. Böylece buğday özleşirdi. Ama tabiki günümüzde o şekilde yapmak mümkün olmadığı için yardımıza düdüklü tencereler koşuyor. Et ile yarma haşlandıktan sonra blendrın ucu ile eziyoruz. Suyu az ise su ekliyoruz. Tuz, karabiber ve bir miktar tereyağını da ilave ettikten sonra bir taşım kaynatıyoruz. Keşkeğin lezzetini tereyağı veriyor. Bu nedenle sağlık sarunu yoksa tereyağı konusunda cömert olabiliriz. Servis ederken üzerini yağda kızdırdığımız toz kırmızı biber döküyoruz.Afiyet olsun..