Sayfalar

30 Haziran 2011 Perşembe

BANYOLU KURABİYE

Malzemeler:
  • 1 paket oda ısısında yumuşamış margarin
  • 2 yumurta
  • 1 küçük paket kakao
  • 1 paket vanilin
  • 1 paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar un (epey yumuşak bir kıvamı olacak)
Banyosu için:
  • 1 bardak şeker
  • 1 bardak ılık su
Yapılışı:
  • Derin bir kasede margarini krema kıvamına gelene kadar çırpıyoruz. Yumurta ve vanilyayı da ilave edip çırpmaya devam ediyoruz.
  • Kakaoyu ve kabartma tozunu ilave edip iyice karıştırıyoruz.
  • Azar azar un ilave ederek hafif yapışkan ve kulak memesinden daha yumuşak kıvamda bir hamur elde edene kadar yoğuruyoruz.
  • Kurabiye kalıpları kullanarak şekil veriyoruz. Yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine yerleştiriyoruz.
  • 180 derecede pişiriyoruz. Piştiğini anlamak için kurabiyenin üzerine parmağınızla hafif bastırdığınızda içe göçmemesi lazım.
  • Pişen kurabiyeleri fırından çıkarıp üzerlerine kurabiyeler sıcakken ılık şerbeti döküyoruz. Kurabiyelerin çok yumuşamaması için şerbeti azar azar dökmemiz gerekiyor. Hafif nemli olacak. 
  •  Servis etmeden önce hindistan cevizi ile süslüyoruz. Afiyet olsun..

DOMATESLİ SUCUK

Bir haftasonu kahvaltı güzellemesi daha...Daha önceki haftalarda yapmıştım. Yayınlamayı unutmuşum..
Sucukları halka halka, doğatesleri de küp küp doğrayıp yarım çay bardağı su ile tavanın ağzını kapatarak pişiriyotuz. Kahvaltılarda ekmeği bandıra bandıra yiyoruz. :)) Afiyet olsun..

FIRINDA KARNIYARIK

Malzemeler:
  • 5-6 tane patlıcan
  • 200 gr yağsız kıyma
  • 1 tane orta boy soğan
  • 4 tane domates
  • Yarım demet maydanoz
  • 10-12 diş sarımsak
  • 1 yemek kaşığı domates salçası, biraz sıvı yağ
  • Tuz, karabiber, kimyon
  • 3-4 tane yeşil biber
Yapılışı:
  • Patlıcanları alacalı soyup bir yerinden bıçakla uzunlamasına yarıyoruz.
  • Üzerlerine fırça ile sıvı yağ sürüp fırına veriyoruz. İçi yumuşayınca fırından çıkartıyoruz.
  • Diğer taraftan karnıyarığın içini hazırlıyoruz. Kıymayı kavuruyotuz. Üzerine ince doğranmıış soğanı ekliyoruz.
  • Rendelenmiş domatesleri, dilerseniz biraz salçayı ekleyip karıştırıyoruz.
  • Tuz, karabiber, kimyon ve ince doğranmış maydanozu ekleyip şöyle bir karıştırıyoruz, tencerenin altını kapatıyoruz.
  • Patlıcanların bıçakla yardığımız kısmından kıymalı harcı kaşıkla dolduruyoruz.
  • Üzerlerine 2 şer tane sarımsak yerleştiriyoruz.
  • Karnıyarıkları fırın kabına diziyoruz. Üzerlerinden biraz sıvı yağ ile salçalı su gezdiriyoruz.
  • Uzunlamasına doğradığımız biberleri yerleştirip fırına veriyoruz. 15 dk sonra yemeğimiz pişmiş demektir. Afiyet olsun...

25 Haziran 2011 Cumartesi

ŞIHILMAHŞİ

İnternette yaptığım araştırmada Kilis yemeği olduğunu öğrendim. Fakat ben Star tv'de Soframız programında Hatay yemeği olarak izlemiştim.
Malzemeler:
  • 10 tane dolmalık kabak (Acur ile veya patlıcan ile de yapılabilirsiniz.)
  • 200 gr yağsız kıyma
  • 1 orta boy kuru soğan
  • 1 su bardağı nohut
  • Dereoyu, nane, maydanoz
  • Tuz, karabiber, kimyon, pul biber, çam fıstığı (ben kullanmadım)
  • Sıvı yağ
  • 1 kaşık domates salçası
  • 2 tane domates
  • 3-4 tane biber
Yapılışı:
  • 4-5 saat öncesinden nohutları ıslatıp bekletiyoruz. Sonra onları haşlıyoruz.
  • Kabakların içini oyuyoruz. Orjinal tarifinde kızgın yağda kızartılıyor. Fakat ben kabakların üzerlerine fırça ile yağ sürüp fırında kızarttım. Üzerleri hafif kızarınca fırından çıkarttım.
  • Diğer taraftan bir tencerede yağsız kıymayı kavuruyoruz.
  • Üzerine ince ince doğranmış soğanları ekleyip kavurmaya devam ediyoruz.
  • Haşlanmış nohutları ekliyoruz. Orjinal tarifinde haşlanmış nohutların kabukları soyulup, ikiye bölünüyor. Ama ben öyle çok uğraştırı diye yapmadım. Bütün olarak kullandım.
  • Tuz, karabiber, kimyon ve pul biberi ekleyip karıştırıyoruz.
  • Kıymanın altını kapattıktan sonra ince ince doğranmış nane, dereotu ve maydanozu ekliyoruz ve karıştırıyoruz.
  • Hazırladığımız kıymalı karışımla soğuyunca kabakların içini dolduruyoruz ve fırın kabına yerleştiriyoruz.
  • Üzerlerine salçalı su gezdiriyoruz. Yanlarına kalın dilimlenmiş domates ile biberleri bütün olarak koyup 15 - 20 dk fırında pişiriyoruz. Afiyet olsun...

BİSKÜVİLİ PASTA

Fatmacığımın spesyalitesi...
Malzemeler:
  • 2 paket kakaolu bisküvi
  • 2 paket krem şanti
  • 3 bardak süt
  • 3 tane muz
  • 1 tatlı kaşığı kakao
Yapılışı:
  • Bisküvileri 1 bardak süt ile ıslatıp bir tepsiye 1 sıra diziyoruz.
  • 2 bardak süt ile 2 paket krem şantiyi hazırlıyoruz. Bisküvilerin üzerine ince bir tabaka sürüyoruz.
  • Tekrar bisküvileri süt ile ıslatarak 2. sırayı da diziyoruz.
  • Tekara ince bir tabaka krem şanti sürüyoruz.
  • Halka halka doğradığımız muzları yerleştiriyoruz.
  • 3. bisküvi sırasını da diziyoruz.
  • Kalan krem şantiyi tatlının üzerien sürüyoruz. Düzlemenize gerek yok. Dalgalı bir görüntü daha güzel oluyor.
  • Bir su bardağının içinde 1 tatlı kaşığı kakaoyu sulandırıp tatlının üzerinde gezdiriyoruz. Afiyet olsun...



SEMİZOTU SALATASI

Malzemeler:
  • 2 - 3 tutam semizotu
  • 2 tane domates
  • 2 tane salatalık
  • 1 tane kuru soğan
  • Tuz, sumak, yarım limon, zeytin yağı
Yapılışı:
  • Semizotlarını iyice ayıklayıp yıkıyoruz. Çok ince olmayacak şekilde doğruyoruz.
  • Soğanları piyazlık, domates ve salatalığı küp küp doğruyoruz.
  • Tuz, sumak, yarım limon, zeytin yağından sos hazırlayıp salatanın içine döküyoruz.  Afiyet olsun..

24 Haziran 2011 Cuma

MISIRLI MAKARNA ÇORBASI

Malzemeler:
  • 1 buçuk su bardağı küçük makarna (Ben minik istiridye kullandım.)
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 yumurta sarısı
  • 1 çay bardağı dondurulmuş mısır (Ben dondurlmuş gıdaları kullanmayı tercih ediyorum. Ama konserve mısır da olabilir.)
  • Sıvı yağ, kuru nane, tuz
Yapılışı:
  • Bir tencereye yeteri kadar suyu ve tuzu koyup kaynaması için bekliyoruz. Su kaynadıktan sonra makarnaları içine atıp pişiriyoruz.
  • Bir kasede yoğurt ile yumurta sarısını iyice çırpıp terbiyesini yapıyoruz.
  • Makarnalar pişince terbiyeyi ılıştırarak tencereye aktarıyoruz. Bu arada yoğurdun kesilmemesi için devamlı karıştırıyoruz.
  • Ayrı bir tencerede haşladığımız mısırları süzüp çorbaya ekliyoruz. Bu şekilde 5 dk kaynatıp altını kapatabiliriz.
  • Servis ederken yağda kızdırdığımız naneyi çorbanın üerine gezdiriyoruz. Afiyet olsun...

GİDEREK ANNEMLEŞİYORUM MUYUM ACABA?

Geçen gün yapışkanlı kağıtlardan almıştım mutlaka bir yerlerde kullanırım diyerekten. Ve kullandım.. Ayakkabı kutusunu, iç çamaşırı kutusunu, rulokat kutularını, çay tabağı kutularını, rondo kutusunu,şekerlik kutusunu atmamışım. Onları kapladım. Bakalım içlerine neler koyulacak? Giderek annemleşiyor muyum acaba? Anneme kızardım hiçbir şeyi atmıyor diye? Mutlaka ileride lazım olurmuş diye. Ben de onun gibi kutuları atmamışım. Çay tabağı kutularını bile atmamışım. Neyse... Gerçekten işe yaradı ama. :))

İSLİM KEBABI

Malzemeler:
  • 3 adet orta boy düz patlıcan (yani kıvrık olmayacak)
  • 250 gr köftelik kıyma
  • Tuz, karabiber, çiçek yağı
  • 2 tane domates,
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
Yapılışı:
  • Kıymanın içine tuz ve karabiber ekleyip köfteyi yoğuruyoruz. Küçük parçalar koparıp yuvarladıktan sonra elimizle yassılaştırıyoruz.
  • Tost makinesinin ızgara tarafına biraz yağ sürüp köfteleri tost makinesinde pişiriyoruz. İsteyen yağda da kızartabilir.
  • Patlıcanları yıkadıktan sonra uzunlamasına dil şeklinde ince ince dilimliyoruz.
  • Yine tost makinesinin ızgara kısmında hafif yağlayarak pişiriyoruz. Her köfte için 2 patlıcan dilimi olacak.
  • 1. patlıcan dilimi ile köftenin birisini sarıyoruz. 2. dilimi de diğer tarafını kapatacak şekilde sarıp kürdan ile tutturuyoruz. Bu şekilde köftelerin hepsini patlıcan dilimi ile sarıyoruz.
  • Kürdanların üzerine söğüş şeklinde doğradığımız domateslerden bir tane geçiriyoruz.
  • İslim kebaplarını fırın kabına diziyoruz. Salçalı su yapıp, fırın kabının içine döküyoruz. 20 dk daha fırında pişirdikten sonra yemeğimiz hazırdır. Afiyet olsun...

MANTARLI KAŞARLI ALABALIK

Malzemeler:
  • Alabalık (Adeti size aklmış)
  • 2-3 diş sarımsak, tuz, karabiber, pulbiber, zeytinyağı, defne yaprağı, 1 tane limonun suyu
  • Kaşar peyniri
  • Mantar
Yapılışı:
  • Alabalıkları balıkçıya temizletiyoruz. Eve gelince de bir güzel yıkıyoruz.
  • Sarımsakları rendeliyoruz. Tuz, karabiber, pul biber, zeytinyağı, 1 limonun suyunu rendelenmiş sarımsak ile karıştırıp sos hazırlıyoruz.
  • Hazırladığımız sosu fırça ile balığın içine ve üzerine sürüyoruz. En az 1 saat dinlendiriyoruz.
  • Balığı fırına sürüyoruz. Balığı fırına koyarken balığın içine 2 tane defne yaprağı yerleştiriyoruz.
  • 15 dk sonra üzerine rendelenmiş kaşar serpiyoruz. Tepsinin kenarlarına yıkanmış, sapları ayrılmış mantarları çanak şeklinde yerleştirip, içlerine bir küçük küp şeklindeki kaşar peyniri de konduruyoruz.
  • Bu şekliyle de kaşarlar eriyene kadar pişiriyoruz.
  • Servis ederken balık sofralarının olmazsa olmazı soğan salatası ve roka ikilisini unutmuyoruz. Afiyet olsun...

20 Haziran 2011 Pazartesi

MANTARLI PİRİNÇ PİLAVI

Malzemeler:
  • 1 su bardağı pilavlık pirinç (Ben genelde pilavları yasemin kokulu pirinçten yapıyorum. Daha lezzetli bence. Tavsiye ederim)
  • 15 tane orta boy mantar
  • 1 kahve fincanı arpa şehriye
  • tuz, sıcak su, sıvı yağ
Yapılışı:
  • 1 su bardağı pirinci iyice yıkıyoruz. Suyunu süzmesi için süzgüde bir 10 dk bekletiyoruz.
  • Bu esnada ince ince doğradığımız mantarları sıvı yağda kavuruyoruz.
  • Mantarlar kendini kaybetince şehriyeleri ekliyoruz.
  • Şehriyeler de kavrulunca pirinci ekleyip şöyle bir karıştırıyoruz.
  • Tuzunu ekleyip 2 bardak sıcak suyu da koyup tencerenin ağzını kapatıyoruz. (Normalde pirinç pilavı için ölçüm şehriyeleride düşünerek 1'e 1,5'tur. Fakat mantarları da göz önüne alırsak 2 bardak sıcak su iyi geliyor.) Afiyet olsun..

19 Haziran 2011 Pazar

BABALAR İÇİN..

İnternetten bulduğum güzel yazı ve hikayeleri ve öğretmenliğe ilk başladığım yıl 2003'te almış olduğum bir kitabı paylaşmak istedim...


‘Bana babanı bir cümleyle anlatır mısın?’

Geriye dönüp baktığımda, babamla ilgili anıların azlığı dikkatimi çekiyor. Sanırım bu hepimizin ortak bir kaderi.
Aslında bizim nesil, ihtiyacıyla, derdiyle ilgilenen, hem de onun için ölesiye koşuşturan babaların varlığıyla dolu. Ancak bu hengâmede, ihmal edilen, istenildiği hâlde yapılamayan birçok şeyler var. Çocuklar yakın bir ilgiyle büyüseler bile, ilişkilerde görünen o ki; sevgiye, öpüp koklamaya, karşılıklı muhabbet etmeye, el ele dolaşıp gezmeye, birlikte bir şeyler yapmaya pek fazla vakit ayrılamıyor.
Bir nesil bunu yaşadı. Biz de orta nesil sayılırız. Nasibim az diyemem. Çok şükür, gerekli ilgiyi de, sevgiyi de gördük. Ama şimdiki babaların çocuklarıyla olan ilişkilerine bakınca ve o sevgiyi onlarla paylaştıklarını görünce, insan biraz olsun ağrıyan, sızlayan bir yanını hissediyor.
Bir yanı güneş almayan bahçeler gibiyiz. Bir yanı güneş görmeyen meyveler gibiyiz. Bu üşümenin, bu soğukluğun faturası da evlâtlara çıkıyor. İnsan bir dara düştüğünde, bir sıkıntıyla karşılaştığında “Ah babam, vah babam!” diyor ama o kadar…
Evet, onun varlığı, sevgi olarak karşımıza çıkıyor. Unutmuyoruz. Gücü, büyüklüğü, evde ve işte üstlendiği görevler, her biri onu âlemimizde özel bir yere koymaya yetiyor. Baba, baba gibi bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Adam gibi bir adam…
Babaların da zaafları var... Babaların da işleri çok anneler gibi. Ara yerde evlâtlar, su verilmeyi bekleyen fidanlar gibi yapayalnız kalıyor bazen. Gelip geçerken herkes görüyor, bakıyor ağaca, fidana. Ama su vermek özel bir iş. Arada bir, su vermekle büyütemezsiniz o fidanı. Fazla verdiğiniz, ayarını kaçırdığınız su ise, öldürüyor onu. Hiç vermeyince de kuruyor fidanlar...
Şefkat böyledir işte. Şefkatin lüzumsuz ışığı boş yere dolaşırsa bir evlâdın etrafında, bazen onun aleyhine de oluyor.
Demek ki her şeyde olduğu gibi, evlâtlarımıza verilecek olan sevgide de, ilgide de dozu iyi ayarlamamız gerekiyor. Tâ ki evlâtlarımız yarınlarda üşümesinler. Köklerinden çürümeye yüz tutmasınlar. Hele hele sevilmediklerini hiç hissetmesinler.
O ilgisizliği, o sevgisizliği duyarak yaşayanlar, toplumun başına ve kendi hayatlarına çıban oluyor ilerde. Sevgi dediğin ne ki? Paylaşılması en kolay şey… Önce yüzün dönecek, göz göze geleceksin. Sonra elini tutup, başını okşayacaksın. Bir bûse konduracaksın; bir güle kondurur gibi o mis kokulu yanakların üstüne.
Cebini boşaltıp ona versen, hiçbir şey vermiş sayılmazsın. Sevginin yerini tutacak bir şey bulunmuş değil henüz. O değerde, o kıymette hiçbir şey yok. Babalar, anneler en kıymetli hazinenin sevgileri, ilgileri, şefkatleri olduğunu bilmeliler. Evlâtlar da bunu bekliyor zaten; çok şey değil. Paradan, puldan ne anlar bacak kadar çocuk?
Ama bir başını okşamadan çok şey anlar. Adıyla hitap edilmesinden çok şey anlar. Tam kızacağınız yerde, beraber kahkaha atmaktan çok şey anlar onlar. Ciddî bir meseleyi, bir anda oyuna dönüştürmek mümkün. Onun kalbini kırmaktan kaçınmak ile, babayla evlât arasında hiç unutulmayacak bir bağ kuruluverir hemen. Kırk yıl geçse üstünden, hiç unutulmayacak bir anı olarak kalır bu.
Evet, görünmeyen ama hiç anlaşılmayan bir sırdır. Bir bardak su, bir çiçeğe bir sene yetebilir. Nedir ki bir bardak su? Ama vaktinde vermek gerekir onu. Babaların evlâtlarına vereceği, onlarla paylaşacağı sevgi suyu da böyle, şefkat de böyledir. Gıdım gıdım değil, gürül gürül akıtmalı, cimrilik gösterilmemeli. Sevildiğini hisseden bir çocuktan daha güçlü bir kalp kimde vardır? Sevgide cimrilik olmaz.
***
Dünyaya geldiğimizde, ellerine verildiğimiz zaman duydukları sevinç, gözlerinde parıldayan o ışık, kalplerinde çarpan o duygu nasıl bir şeydi acaba? Hep merak etmişimdir. Bunu yaşayanlardan da duyuyorum, anlatıyorlar. Bazen anlatıyorlar. Her birinin ayrı bir hikâyesi var.
Bize güzel bir isim vermek, güzel bir hayat hazırlamak için didindiklerinden zerre kadar şüphem yok. Beraber gittiğimiz yerleri, özellikle de camileri, seyrettiğimiz filmleri, beraber yürüdüğümüz yolları, bisikletinin önüne oturup sıcacık nefesini ensemde hissettiğim o anları, birlikte olduğumuz o zamanları hiç unutmuyorum. O hatıralar da saklı bir yerlerde. Vakti geldiğinde Allah lütfediyor da hatırlıyorum çok şükür. Tekrar yaşamış gibi oluyorum her hatırlayışımda. Ne mutlu günlermiş o günler.

Çocukluğumun günleri yıl gibi, saatleri ömür gibi uzun geçerdi. Şüphesiz güneşin aydınlattığı bahçeler gibi güzeldi bunlar. Beraber köfte ekmek yemeklerimiz, bisikletinin, arkasında ya da önünde oturmalarımız… Beline sarılıp şarkılar söylediğim, ıslıklar çaldığım ve benim kahrıma her halükârda katlandığı o günlerin mazide kalmadığına inanıyorum.
“İnsanın ömür dakikaları insana avdet ederler.” (Mesnevî-i Nuriye, 183) Çekilen film, bir gün gösterilir. Yaşadıklarımız bize tekrar gösterilip tattırılır. O güzel anlar cennette de seyredilir inşâallah. Geçmiş, geçmişte kalmış değil, geçmiş, gelecek olarak önümüzde duruyor şimdi. Anılar, mazide değil geleceğe ait mutlu bir tablo olarak önümüzde duruyor. Açılmayı bekleyen ve içinde nice esrarengiz anıların saklı olduğu gizli bir hazine gibi hem de...

Boşuna yazmamış Dostoyevski Babalar ve Oğullar’ı. Babalarla oğullar arasındaki problemi çözecek tek şey sevgidir, ilgidir.
Belli bir yaşa kadar evlât, babasını arkadaş grubundan biri gibi görebilir. Öyle görmeye devam ettiği sürece, ona rakibane bir nazarla bakabilir. Ama işin iç yüzü öyle değil. Onlar ne söylüyorsa, bizim iyiliğimiz içindir. Ellerindeki metod, bilgi o kadardır. Onlar o malzemeyle, o imkânla en iyisini yapmaya çalıştılar hep. Manevî değerleri yok edilen meş’um bir devirden geçtiler. Biz, onların yaptığının yanında belki de hiçbir şey yapamadık. Gerçek kahraman, babalarımızdır. Hayatını evlâtları ve ailesi için yaşayanlardır.

***

BABALARA...

Evimizin direğidir onlar
Koca bir çınar gibi sapa sağlam dururlar
Küçükken her akşam yolları gözlenir
Akşamın habercisidir onlar
Hayattaki ilk derslerimizi onlar verir
Kucakları güvenlidir
Her zaman bizleri cesaretlendirirler
Önümüzü açarlar, ufkumuzu aydınlatırlar
Herşeyin en iyisi bizim olsun isterler
Başımıza gelebilecek en kötü şeyleri düşünürler, tedbir alırlar
Geriye dönüp baktığımızda varlıkları bize huzur verir, güven verir, güç verir
Her zaman sevgi ve şefkatlerini esirgemezler
Bazıları belli etmez ama yine de hissettiriler
Babalarımız...
Bir türlü noktalanamayan cümlelerin özneleri,
Masallarımızın  ilk kahramanları,
Aşık olduğumuz ilk adamlar..


Ömrümde ilk sevdiğim adam, babacığım...
Babalar gününün kutlu olsun... Seni Seviyorum ...
Sana kalbimden sonsuz sevgiler saygılar,selamlar gönderiyorum babacığım...
Kayınpederler unutulur mu? Sen de benim babamsın. Canım babalar güünü kutlu olsun..
Aşkım, senin de babalar günün kutlu olsun bitanem..

MASAL BEBEK 1 YAŞINDA

Dün akşamki programımız  Elif'ciğimin bebişi Masal'ın 1.doğum günüydü.
İyi ki doğdun Masal....

Masal-Elif-Serkan Yüksel ailesi...

Müge Teyzesinden Masal kuşuna minik bir hediye..



Banyoda sonuçlanan pasta yeme macerası.. Doğum günü pastası da ancak bu kadar güzel yenebilirdi.
 Aferin sana Masal... :)

Geçen sene bu zamanlar.. Elif ve Masal..

ORGANİK HAYAT

Dün, hareketli bir gündü. Gündüz farklı akşam farklı bir programımız vardı. Gündüz Antep'in merkeze bağlı köylerinde Sarısalkım Köyü'ne davetliydik. Köy hayatı özlemimizi bir günlüğüne de olsa giderdik. Negatif elektriğimizi toprağa aktardık. Zaman öyle hızlı geçti ki anlamadık. Kahvaltımız, mangalımız şahaneydi. Maalesef onlardan görüntü alamadım. Elimden fotoğraf makinesi düşmedi. Her türlü ağacın, bitkinin fotoğrafını çeken ben sofraların fotoğrafını çekmeye utandım. Şimdi "Bu kadıncağınız hiç mi birşey görmemiş, hiç mi sofra görmemiş, yediği lokmaların bile fotğrafını çekiyor." demesinler diye o güzel sofranın fotoğrafını hafızama kaydetmekle yetindim sadece. Ama diyebileceğim tek şey her şey organikti ve nefisti. Bir de minik Tuana'mız vardı ki, küçük Antepli...
Tuana ve şalvarı... :)
Tuana ve küpeleri... :)
Türk kadınının pratik zekası..  Piknikte bulaşık süngeri unutulursa ağaç yapraklarından faydalanılır. :)
Menengiç
Antep fıstığının aşılanmamış hali. Menengiç kurutulup öğütülüyor. Özellikle sütle çok güzel kahvesi oluyor. Biraz yağlı bir kahve..

Antep fıstığı
Eylül sonu, ekim başı olgulaşan fıstıklar toplanıyor.

Gittiğimiz yer kiraz bahçesiydi. Bu da genç bir kiraz ağacı..
Kilim otu.. Yemeklerde kullanılırmış.

Mangaldan sonra közde çayın tadı da başka oluyor. Ama Anteplilerle çay konusunda maalesef anlaşamıyoruz. Çünkü hemen hemen tüm Antepliler kaçak çay içiyor. Bize de çok ağır geliyor.

Hatmi çiçeği topluyorum. Öksürüğe çok iyi geliyormuş. Özellikle çocuklar için. Kaynatılmış suya veya ılınmış süte 3-4 tane kurutulmuş hatmi çiçeği konulduğu zaman bebeklerde ve çocuklarda çok işe yarıyormuş.  Hemen aklıma sevgili Barış Manço'nun şarkısı geldi.
Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın aman
Ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
Ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret güzelim
Ha ha ha ha ha hapşu
Çok yaşa
Sende gör
Rahat ve iyi yaşa

Hatmi çiçeği..
Ceviz ağacı..
Asmadan gel asmadan
Fistan giyer basmadan...
Basmadan fistanımızı giyemedik ama asmadan yapraklarımızı topladık.
Olgunlaşmamış sumak..
 Olgunlaştığında kızarıyormuş. Antep ve Hatay mutfağında özellikle salatalarda sumağı çok kullanıyorlar. Kurutup toz olarak ya da kaynatıp ekşisini çıkartıyorlar.
Buğday..
Buğdayların için dolmuş ama hasata biraz zaman ister. Çünkü sapları tam kurumamış..
Toprak deyip geçme
Başak verir
Başak deyip geçme
Buğday olur
Buğday deyip geçme
Ekmek olur
Ekmek deyip geçme
Can olur

Yufkamızı da verdiler sağolsunlar...

Alıç ağacı..

Nar ağacı..

İncir ağacı..
Zerdali ağacı.. Henüz çağla hali..

Armut ağacı..

Bizim için yolunan sarımsaklar..
Köyden gelirken sütümüzü de aldık. Kısa günün karı yufkalar, yapraklar, sarımsaklar, maydanozlar ve köy sütü...
Allah, ekenden, dikenden, yetiştirenlerden razı olsun..