Sayfalar

24 Kasım 2011 Perşembe

ÖĞRETMENLER GÜNÜ...

"Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Öğretmenlik mesleğine ve eğitime verilen değerin azaldığı şu günümüzde bu sözün manasını anlamaya o kadar çok ihtiyacımız var ki... Öğretmenlerimizin değerinin bilindiği bir Türkiye hayali ile yaşıyorum. Meslektaşlarımın gününü kutluyorum....

20 Kasım 2011 Pazar

RÜCU

Olağanüstü güzel görünümlü bir kuş, binlerce hemcinsinin karşısına çıkar... Ve kendisiyle birlikte dünyanın en yüksek zirvesine doğru uçmak isteyip istemediklerini sorar. Sürüdeki tüm kuşlar güle oynaya “evet” derler.


Hepsi de dünyanın sonsuzluğuna, göz alabildiğince geniş bir manzaradan bakabilmeye heveslidir. Oysa kimi yorulup terk eder sürüyü, kimi acıkıp. Yola hâlâ devam eden bazıları ailelerini görürler düşlerinde. Birilerinin hayallerindeyse rahatça dinlenip uyuyabilecekleri yuvalar vardır.

Zirveye az bir mesafe kalmışken on kadar kuş yola devam etmektedir. Karşılarına çıkan o güzel kuşun kendilerini kandırdığını düşünen diğerleri de yolu terk eder.

Geriye tek bir kuş kalmıştır. Sadece o, zirveye ulaşıp oradan dünyanın sonsuzluğuna bakabilir. Yaşadığı bu güzellikten sonra kendinde bir sorumluluk fark eder. Buraya ulaşmanın bir anlamı da sahip olduğun bilgiyle geri dönerek diğerlerinin buraya, -varoluşun merkezine- ulaşmalarını sağlayabilmektir. O artık rehber bir kuştur. Görevi gezinmek değil, getirmektir.

Bu hikâye Mevlana'nın Horasanlı çağdaşı Feriduddin-i Attar'a ait... “Şairin sesi nerede ve kimden akis bulur bilinmez” derler.

İtalyan kökenli Kanada vatandaşı Mauro Martino'ya da bu avaz ulaşır bir şekilde. Sonuçta o da bir kuştur, Simurg misali... Ve bir gün kendisine bir Kuran-ı Kerim hediye edilir. İçinde, “herkesin kuşunu kendi boynuna doladık” yazılıdır. Ve başlar kendindeki o kuşla aramaya.

Yolda öğrenir, uçmak sadece kanat istemez. Kimileri de tırtıl tabiatlıdır. Kelebeğe evrilmedikçe uçamaz...

İstanbul hayranı Mauro (Mevlud) Martino'dan çarpıcı bir ‘Eve Dönüş' romanı…

Benim yorumum...Arayış romanı olarak beklentisiz okumak gerekir. Okurken biraz sıkıldığımı söyleyebilirim...

EMPATİ

Kitabın konusu, insanın duygularını sezebilen ve yönlendirebilen; -her insanda bulanan ama beyin kimyası farklılaşmış ender olanlarında daha güçlü olan- empati özelliğine sahip insanlar üzerine kurulu...
Sürükleyici bir kitap tavsiye ederim...

EVLENECEKSEN BÖYLE EVLEN, TAMAM?

Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evlili ğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.

Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi... Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;
-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...
Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layıkı...

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü...
Yıllar içinde ben yaş landıkça o gençleşti,
-'Ooo Can bey kapmışınız çıtı rı' esprilerine muhatap dahi oldum.

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim.. Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...
Bunu unutmadık biz.
Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik. Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken.
Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç içi n savaşan neferlerdik bu hayatta... 
Asla bilmedik ne k adar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık... Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında...
Gece yarısı kapı aç ıldı esim;
-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...
Anladım ki o gece, uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...
Ve bence doğrusu da bu...
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç.
Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift ol acaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan... Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;
'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuşbir armağandır insana... '



CAN DÜNDAR

YAZDAN KALAN GÖRÜNTÜLER- HALFETİ


Yazın annem- babam ve amcamlar Gaziantep'e yanımıza gelmişlerdi. Urfa'ya gezmeye giderken Halfeti'ye uğrayalım dedik. İyi ki de uğramışız. Harika bir manzar sizi karşılıyor. Şimdi sizlere biraz Halfeti ile bilgileri ve görüntüleri aktarıyorum.

HALFETİ VE TARİHİ

Baraj sularının meyve bahçeleriyle birlikte hayalleri de gömdüğü Halfeti'de yaşam Fırat'ın suyu gibi durgun akıyor. Yöre insanı, Birecik Barajı'nın yuttuğu kayısı, erik ve Antep fıstığı ağaçları ile yitirdiği okul, cami ve mezarlıklarındaki ölülerine yas tutuyor. Bahçelerinin geri gelmeyeceğini bilen Halfetililer, derin sularda hayata yeniden yelken açmak için istimlak bedellerinin ödenmesini bekliyor.


Şanlıurfa ve Gaziantep arasında sıkışıp kalan, güneyine düşen Zeugma Antik Kenti ile Fırat'ın suladığı havza üzerinde, Şanlıurfa'ya 120 km mesafedeki Halfeti, tepeden yeryüzü cenneti gibi gözüküyor. Yolu Güneydoğu'ya düşenlerin Halfeti'ye ulaşabilmeleri için, Kelaynaklar diyarı Şanlıurfa-Birecik'te güzergah değiştirmesi gerekiyor. Böylelikle, nesli tükendiği için koruma altına alınan Kelaynak kuşlarını görebilmekte mümkün oluyor. Eşleri öldüğünde başka bir kuşla çiftleşmeyen Kelaynakları gördükten sonra, yaklaşık 40 kilometrelik keyifli bir yolun sonunda, uyuyan Fırat'ın derinliğinde karşınıza kaybolup gideceğiniz Hafeti çıkıyor. Halfeti'yi ilk kez görenler, "Acaba, Masallarda anlatılan Kafdağı'nın arkasındaki güzel şehir bu mu?" diye sormadan edemiyor. M.Ö.8854'de Asur Kralı tarafından ele geçirildiğinde adı Şitamrat olan şirin ilçede, Medler, Persler ve Araplar hükümdarlık süren medeniyetlerden. Halfeti'nin karşı yakasında kalan Rumkale ise, Hıristiyanlık dininin kutsal mekanlarından sayılıyor. Hz. İsa'nın (AS) havarilerinden Jhonnes Rumkale'de, kayadan oyma bir mekanda İncil'in nüshalarını çoğaltmış. Bir dönem başpiskoposluk olan Rumkale, barındırdığı kiliseleri ile dini merkez kimliğini de kazanmış. Ve yüzyılların imbiğinden süzülerek günümüze kadar gelmeyi başarmış.

Rumkale'yi bir yana bırakarak, Halfeti'nin sokaklarına girdiğinizde, eski taş evlerde, portakal ağaçları ve rengarenk çiçeklerdeki canlılığın aksine üzerinize garip bir durgunluk çöküyor. Bunun nedeni, daha önce Fırat nehrine bakan bahçelerde çalışan Halfeti sakinlerinin, evlerine çekilmelerinde yatıyor belki de. Çoğunluğu, 2-3 katlı Halfeti evleri, hayat buldukları yamaçlarda öyle bir sıraya konmuş ki, biri diğerinin görüş mesafesini baltalamıyor. Herkes, evinin cumbasından Fırat Havzası'nı doyasıya seyredebiliyor. Büyük avlular içinde, yan pencerelerin sokağa baktığı evlerin bahçelerini, buram buram kokan çiçekler ve portakal ağaçları süslüyor. Havuzlu evlerin tepe pencereleri ile eyvanlarını dünyada sadece Halfeti?de yetişen siyah güller renklendirirken, çatılardaki taklacı güvercinler hünerlerini sergileyip bir nevi ev sahipliği yapıyor. Bizans döneminde yapılan kilise, ilçeye 14 kilometre mesafedeki Saylakkaya köyündeki tarihi sarnıçlar, 1910'da havana taşından yapılan Hamid Bey Konağı, küçük pencereleriyle Kız Mağarası ve Kanneci Konağı, suyun geride bıraktığı mekanlar olarak duruyor.

Birecik Barajı'nın yapılması ile su, Halfeti'nin sadece tarihi ve arkeolojik dokusunun üzerinden geçmekle kalmamış, halkın geçim ve yaşam kaynağı meyve ve fıstık bahçelerini de bağrına gömmüş. Halfeti, Birecik Barajı'nın Nisan 2000'de su tutmaya başlamasıyla, Fırat'ın iki kıyısındaki 45 köyle birlikte sular altında kaldı. Halfeti, topraklarının beşte ikisini kaybetti. Diğer köylerin bir bölümü tamamen, bir bölümü de kısmen etkilendi. Barajdan etkilenen insan sayısı 30 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Terkedilmiş eski Halfeti'yi tekne ile gezdik...

Çok uygun fiyata tura katılabiliyorsunuz. Grup olunca daha zevkli oluyor...

Yola çıktık..

Hamit Bey Konağı... Havara taşı kullanılarak 1910 yılında inşa edilmiş..
Muhittin Kanneci evi... Havara taşından 1900 lü yılların başında yapılmış...
Rumkale...Hıristiyanlık dininin kutsal mekanlarından sayılıyor. Hz. İsa'nın (AS) havarilerinden Jhonnes Rumkale'de, kayadan oyma bir mekanda İncil'in nüshalarını çoğaltmış.



Turistler için bir kaç tane çay bahçesi açılmış...

Düğün öncesi sakinlik arayan gelin ve damat..

Baraj sularının altında kalan camii...


Köyünü terk edemeyen sadece bu amcaymış...
Babacım... Kesin yine bir şeye "hayır" derken..

Anneciğim... Ve kestirmeye kıyamadığı saçları...

Büyük "Asıl"lar.. 1 eksikle

Amcacım... Elinden her iş gelir...

Yengecim... Her an alkış tutmaya hazır.. Nerde şenlik orda yemgem..

Kuzenlerim... Büşbüş'üm ile Yezdoş'um...


Aşkım... Uğruna buralara geldiğim insan...
Amcamla babam... İki kardeş ama hem görüntü olarak hem düşünce olarak birbirinden farklı iki kardeş.. Ama bir o kadar da birbirlerine bağlı iki kardeş..

Annemin yine muzipliği üstünde..

Çocukla çocuk olur benim annem...
Halfeti hatırası...

Bu arada Dünya'da siyah gülün Halfeti'de yetiştiğini biliyor muydunuz?
Aslında tam siyah değil, siyaha yakın kırmızı bir renkteymiş. Kokulu bir gülmüş. Mevsimi ilkbahar ve sonbaharmış,o nedenle bir canlısını göremedik ne yazık ki..


Gaziantep'ten Halfeti'ye giderken Birecik'te bulunan Kelaynak Üreme Çiftliği'ne uğrayabilirsiniz.

Kelaynaklar nesli tükenmekte olan kuşlardandır. Sadece Dünya'da Fas'ta ve Urfa-Birecik'te yetiştirilmektedirler. Tek eşli bir kuştur. Eşinden başka bir kelaynak kuşu ile çiftleşmezler. Eşleri ölen kelaynakların yemeden içmeden kesilip intihar ettikleri söyleniyor.. İlginç geldi bana..













18 Kasım 2011 Cuma

MOZAİK PASTA

Malzemeler:
  • 2 paket petibör bisküvi
  • 100 gr margarin
  • 1,5 çay bardağı toz şeker
  • 1,5 çay bardağı süt
  • 4 yemek kaşığı kakao
  • Dövülmüş Antep fıstığı veya hindistan cevizi
Yapılışı:
  • Margarini eritiyoruz. Eriyince süt, şeker ve kakaoyu da ekleyip karıştırıyoruz.
  • Bisküvileri derin bir kabın içine elimizle kırıyoruz. (Ne çok ufak ne de çok iri)
  • Hazırladığımız sosu (karıştırdığımız sıvı malzemeleri) bisküvi parçalarının üzerlerine döküyoruz.
  • Bisküvileri çok ezmeden malzemeleri karıştırıyoruz.
  • Bir tepsinin üzerine streç filmi seriyoruz. Malzemeyi streç filmin üzerine yayıp streç filmi üzerine sarıyoruz. Elimizle üçgen şekli verip buzlukta 3 saat bekletiyoruz.
  • Servis ederken üzerine toz Antep fıstığı veya hindistan cevizi serpebiliriz. Afiyet olsun...

15 Kasım 2011 Salı

PATATESLİ KÖFTE

Kayınvalide eli...

Malzemeler:
  • 6 tane büyük patates
  • 2 su bardağı ince bulgur
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 5-6 sap taze soğan
  • 1 bağ maydanoz
  • 3 tane kuru soğan
  • 200 gr kıyma
  • Zeytin yağı ve çiçek yağı
  • Tuz
Yapılışı:
  • Patatesları haşlayıp kabuklarını soyduktan sonra robottan sakız gibi olana dek geçiriyoruz.
  • Bulgurun üzerine azar azar sıcak su dökerek yoğurmaya başlıyoruz. Bulgur pişene dek yoğurmalıyız. Yoğurma işlemi biraz yorucu oluyor ama sonrasında o yorgunluğa değeceğinden eminim.
  • Sakız gibi olan patates püresini bulgurla karıştırıyoruz.
  • Domates ve biber salçalarını ve bir de tuzu ekleyip yoğurmaya devam ediyoruz.
  • 1 bağ maydanozun yarısını ve taze soğanları ince ince doğradıktan sonra ekliyoruz. İyice karıştırıyoruz.
  • Zeytin yağını ekleyip tekrar karıştırıyoruz. Zeytin yağının miktarı size kalmış. Ama köfte parlak görünmeli.
  • Avcumuzu suyla ıslatıp sıkıyoruz.
  • Diğer taraftan kuru soğanları ince ince doğrayıp sıvı yağda kavurmaya başlıyoruz.
  • Soğanlar iyice kavrulduktan sonra kıymayı ekliyoruz.
  • Kıyma da kavrulunca tuzunu ve bir bağ maydanozun diğer yarısını da ince ince doğrayıp ekliyoruz.
  • Şöyle bir karıştırıp ocağın altını kapatıyoruz.
  • Patatesli köfteleri soğan kavurması ile birlikte servis ediyoruz. Afiyet olsun..

14 Kasım 2011 Pazartesi

ETLİ PİRİNÇ PİLAVI

Malzemeler:
  • 200 gr kuşbaşı et (dana veya kuzu)
  • 2 su bardağı pirinç
  • Yarım su bardağı arpa şehriye
  • 2 su bardağı sıcak su, 2 su bardağı et suyu
  • tuz, yarım su bardağı sıvı yağ
Yapılışı:
  • Eti düdüklü tencerede yarım saat kadar haşlıyoruz.
  • Pirinçleri yıkıyoruz. Suyunu süzmesi için bekletiyoruz.
  • Pilav tenceresine yarım su bardağı sıvı yağı döküp şehriyeleri kavuruyoruz.
  • Pirinçleri suyunu süzdükten sonra şehriyelere ekleyip biraz daha kavuruyoruz.
  • Etlerin suyunu süzüp pirinçlerle karıştırıyoruz.
  • 2 su bardağı sıcak suyu ve 2 su bardağı et suyunu ekliyoruz.
  • Tuzunu da ekleyipi tencerenin ağzını kapatıp yavaş ateşte pişiriyoruz. Afiyet olsun...

BEHZAT Ç. SENİ KALBİME GÖMDÜM

Emniyetin içindeki gizli örgütlerin yaptıklarına dikkati çeken, karakterlerinin hepsinin kafayı sıyırmış ya da sıyırma noktasında olduğu, bol küfürlü ama izlemesi zevkli bir filmdi. Behzat Ç. dizisini izlemezdim ama filmden sonra mutlaka izleyeceğim. Tavsiye ediyorum.

HAYATIN IŞIKLARI YANINCA

Hiçbir karşılık beklemeden sadece sevmeyi anlatan , masal tadında bir roman. Sevginin ölümsüz olduğunu, Tanrı = Sevgi olduğu olgusunu anlatan sürükleyici bir roman. Serdar Özkan "Kayıp Gül"den sonra yine insanın içini ısıtan ümit dolu bir kitap yazmış. Bence Serdar Özkan umudun yazarı olarak geçecek Türk edebiyatına..

KAYIP GÜL

"Bir dağ hayal et... Zirvesindeki manzara çok güzel. Orada olmayı çok istiyorsun, ama zirveyi kendinden çok uzakta gördüğün için ümitsizliğe kapılıyorsun. 'Oraya nasıl olsa varamam,' deyip vazgeçiyorsun.


Oysa, zirveye varanların adımları seninkilerden daha büyük değildi. Ama onlar, o küçük adımları birbiri ardınca atmayı sürdürmüş kimselerdi. İmkânsızı gerçekleştiren mucizeler değil, sürekliliktir. Suya sarp kayaları deldiren de budur. Yirmi birinci yüzyıl insanına gülleri duyuran da... "

Heyecanla Diana ile Mary'nin bir gün kavuşmalarını bekledim.. Bu beklenti sürükledi beni. Güzel bir kitaptı. Tavsiye ederim..

10 Kasım 2011 Perşembe

DAİMA İÇİMİZDESİN....


Bugün ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 73. yıl dönümü. Onun, Türk milleti için yaptıklarını hiçbir zaman unutmayacağız. Kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle bu millet ona çok şey borçludur. O her zaman bizim kalbimizde yaşayacaktır.

4 Kasım 2011 Cuma

BAYRAMLAŞALIM...

Şu mübarek günde küsmek olur mu


Uzat ellerini bayramlaşalım

Tanrı selamını kesmek olur mu

Uzat ellerini bayramlaşalım



Yar köyde ben burda peri perişan

Var mı bizim gibi bu derde düşen

Nasib eyle Mevlam yare kavuşam

Uzat ellerini bayramlaşalım



Eller al giyinmiş gider bayrama

Şu gurbet ellerde girdim yaslara

Selam olsun sıladaki dostlara

Uzat ellerini bayramlaşalım



Mor gülüm de al güllere yakışır

Yavrularım yollarıma bakışır

Bayram gelir küskünler barışır

Uzat ellerini bayramlaşalım

2 Kasım 2011 Çarşamba

KABAK DOLMASI

Malzemeler:
  • 1 kilo kabak
  • Pirinç (Dolma ve sarmalarda hiçbir zaman pirinci ölçülü koyamam. Çok gelirse buzluğa atarım, az gelirse bitmesine yakın biraz daha eklerim.)
  • İnce doğranmış kuru soğan, sarımsak rendesi
  • Domates rendesi, domates salçası, biber salçası (hepsinden de kullanıyorum)
  • Tuz, karabiber, kimyon, yeni bahar, nar ekşisi. Buraya kadar tüm dolma ve sarmalar için aynı.
  • 200 gr dana kıyma
  • Taze nane (Kabağa çok yakışır.)
  • Sıvı yağ 
  • Üzerlerini kapatmak için domates dilimleri
Yapılışı:
  • Kabakların dışını tırtıklı bıçakla tırtıklıyoruz. İçini de dikkatlice oyuyoruz. (Ben içinden çıkanları mutlaka değerlendiririm. Ya soğanla kavururum, ya börek içi yaparım.)
  • Soğanları ve naneyi doğruyoruz. Domatesleri rendeliyoruz. Diğer malzemelerle derin bir kapta karıştırıyoruz.
  • Kabakların içini yarısını 1 parmak geçecek şekilde hazırladığımız harçla dolduruyoruz.
  • Üzerilerini domates dilimleri ile kapatıyoruz.
  • Düdüklü tencereye 2,5 bardak su koyarak 20 dk pişiriyoruz. Afiyet olsun...

1 Kasım 2011 Salı

KAVURMA

Kurban Bayramı öncesi bir kavurma tarifi iyi gider.
Malzemeler:
  • Yarım kilo kuşbaşı et
  • 2 adet kuru soğan
  • 2-3 tane orta büyüklükte domates
  • 2 adet çarliston biber
  • 1 adet tatlı kırmızı biber
  • 5-6 diş sarımsak
  • Sıvı yağ, 2 kaşık kadar tereyağ
  • Tuz, karabiber, kimyon, kekik
  • Etin terbiyesi için 1 su bardağı süt
Yapılışı:
  • Eğer dana eti kullanacaksak geç piştiği için ve kuzu etine göre biraz sert düştüğü için eti önceden biraz haşlıyoruz. Haşlanan eti içinde 1 bardak süt olan bir kabın içinde 1 saat kadar bekletiyoruz. Kuzu eti kullanacaksak eti haşlamadan bekletebiliriz. Böylece et lokum gibi yumuşak ve daha lezzetli olacaktır.
  • 1 saat sonra sacın içinde tereyağını eritip 1 çay bardağı sıvı yağı ekliyoruz. Terbiyelenmiş etleri sacın içine alıp kavurmaya ağır ateşte başlıyoruz.
  • Etin rengi dönünce önce ince doğranmış soğanı ekleyip 1-2 dk kavuruyoruz.
  • Daha sonra ince doğranmış biberleri ekleyip 5 dk kadar kavuruyoruz.
  • Soğan ve biberler iyice kavrulduktan sonra küp küp doğranmış domatesleri ekliyoruz.
  • Öncelikle domatesler suyunu salacak. Daha sonra etler domatesin suyunu çekecek.
  • Tuzunu, baharatlarını ve 2-3 parçaya bölünmüş sarımsakları ekleyip biraz daha karıştırarak kavuruyoruz.
  • Etler istediğimiz kıvama gelince yemeğimiz pişmiş demektir. Bazı domatesler az sulu olduğu için yemek suyunu çektiği halde etler biraz sert ise biraz kaynamış su ekleyebiliriz. Afiyet olsun..