Sayfalar

30 Eylül 2012 Pazar

GAZ SANCISI

Hani geçen gün şu televizyondaki bebeklerin reklamını beğendiğimi söylemiştim ya, sanki oğlum da onları izlemiş gibi dün gece hep huzursuzdu, doğru dürüst uyumadı. Yazık yavrum uyuduğunda ise iniltili uyudu. Ama bizim sıkıntımız gaz sancısıydı. Çeşitli yöntemler denedik. İşe yaradılar ama sadece bir müddet.
  • Yöntemlerden ilki ayakları ile karnına doğru çekerek masaj yapmaktı. Genelde işe yarıyor. 
  • Yöntemlerden bir tanesi; "Colinox" adındaki damlayı kullandık. Tabi ki bu hemen etki etmedi, ama aşağı yukarı iki saat sonra yararını gördük. Arkadaşlarımdan "Zinko", "Colico" isimli ilaçları da duydum. Bu adını saydığım ilaçlar ve kendi kullandığımda dahil bitkisel ilaçlar. O nedenle güvenle kullanılabilir. 
  • Diğer bir yöntem de kaynatılmış soğutulmuş zeytinyağı ile karnına masaj yapıp ütü ile ısıttığımız küçük bir havluyu bodysinini üzerinden karnının üstüne koymaktı. Bunu uygulayınca bebek bir süre rahatladı.
  • Bir diğer yöntem de sırtına ve beline masaj yapmak. Bu yöntemi Çağancık çok sevdi.
Bunlar bizim uyguladığımız yöntemlerdi. Banyo yaptırmak da işe yarıyor. Ama maalesef bizim sularımız kesikti. Neyse Çağancık o kadar masajların ardından yorgunluğa ve uykusuzluğa dayanamadı, rahatlamış bir şekilde uyuyakaldı kuzum.

Bir de tabi ki annenin de beslenmesine dikkat etmesi gerekiyor. Ben gaz yapan yiyeceklerle iligili küçük bir araştırma yaptım. Annelerimizden ve arkadaşlarımdan duyduklarımı da ekledim. Ama gördüm ki anne sütünü arttırır dedikleri bazı gıdalar gaz yapıyor. Bu da işin tezatlığı tabi ki.. Araştırma sonuçlarımı aktarıcam birazdan. Tabi ki sevgili blogger anneleri bunları zaten biliyordur; ama benim gibi yeni anne olmuşlara ve olacaklara faydam olursa ne mutlu bana. :)

* İçinde kafein olan gıdalar (kahve, kola, çikolata)
*Gazlı içecekler ve soda
*Fındık, fıstık
*İnek sütü (Şekerli içilirse gaz yapmazmış...)
*Çiğ soğan, çiğ sarımsak (Çiğ soğan aynı zamanda anne sütünü de arttırıyor.)
*Brokoli, lahana, karnıbahar
*Baharatlı yiyecekler
*Kuru baklagiller ( kuru baklagilleri ıslattığımız suyun dökülmesi, haşladıktan sonra da haşlanılan suyun dökülmesi gerekiyor. Ama yine de yenmemesinde fayda var.)
*Aşure, keşkek gibi yarmanın (dövmenin) kullanıldığı çorbalar, yemekler
*Portakal, kavun,
*Sucuk, sosis, salam, patates cipsi, turşu gibi katlı maddeleri gıdalar
*Bulgur pilavı, mercimek çorbası (Bulgur pilavı ve yeşil mercimek de anne sütünü arttırıyor.)
Bu gıdaların hemen hemen hepsinden beslenmemizde sakınmamız çok zor. Ne kadar dikkat etsek de bebeklerde bağırsak sistemleri henüz düzene girmediği için illaki gaz oluyor. Ama işte bazen çok şiddetli oluyor, bazen çok hafif bir şekilde atlatılıyor. Çağan'ın doktoru özellikle yukarıda saydığım gıdalardan fazlasına kaçmadanyiyebileceğimi söylemişti. Ama ben yine de dikkat etmeye çalışıyorum.

 Bu gıdaların dışında bebeklerde gaz sorununa çözüm olabilecek şeyler de var. Bunlar:
  • Emzirdikten sonra bebeğin mutlaka gazının çıkarılması gerekiyor.
  • Yemeklere bol kimyon koymak.
  • Anne rezene+melisa+anason çayı içebilir. Bebeğe de Humana'nın rezene çayı veya normal rezene çayı kaşıkla içirilebilir.
  • Mama ile beslenen bebekler anne sütü ile beslenen bebeklere göre daha gazlı oluyorlar.
  • Karnıbahar, lahana, brokoli gibi sebzeleri haşlarken gazının alınması için haşlama suyunun içine elma sirkesi konulabilir.
  • Muskat rendesi gaza iyi geliyormuş.
  • Bebeğin burnu tıkalı ise de gaz olabilir.
  • Bebeğin gaz sancısı olduğu zaman annenin sakin olması, olaya ve bebeğe hakim olması, bebeğe yumuşak dokunuşlarla dokunması, bebekle alçak ve sakin bir ses tonu ile konuşulması bebeği yatıştırıyor. Çünkü bebekler ortamdaki negatif veya pozitif enerjiyi çok çabuk hissedebiliyorlar. Anne gergin olursa bebek de geriliyor.
  • Bebek gaz sancısından dolayı kıvranıyorsa bazen ortam değişikliği de işe yarayabiliyor.
  • Eğer anne bebeğin gaz sorunu nedeniyle gerilmişse bebeği babasına veya yanımızda kim varsa (annane, babanne, teyze, hala...) bebeği onlara verip açık havaya çıkması da çözüm olabilir. (En azından anneyi rahatlatır.) 
  • Bebeğin bulunduğu odanın havalandırılmış olması, aydıklık olması ve kalabalık olmaması da önemli.
  • Bebeğin bulunduğu odada elektrikli süpürge, saç kurutma makinesi gibi sesli aletlerin çalıştırılması da bebeğin dikkatini sese odaklamasına neden oluyormuş. Bebekler anne karnı içindeyken de bunlara benzer sesler işittikleri için bu sesler kulaklarına aşina geliyormuş.
3-4 ay sonra çoğu bebekte gaz sancıları geçiyor. O nedenle biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Gaz sancısız, mutlu, keyifli bebişleriniz olaması dileklerimle.....

29 Eylül 2012 Cumartesi

ÜMİTLE BEKLEMEK

Biz Çağan'a tedaviyle sahip olduk. Çok şükür Rabbime onu bize gönderdi, bu güzelliği bize yaşattı. Darısı ümitle bebek sahibi olmak için bekleyen tüm anne-babalara olsun inşallah. Çağan'ı beklerken, tedavi aşamasında nette bulduğum bu yazı ile günlerimi geçiriyordum. Çoğu zaman da ağlayarak tabi. Hani diyorlar ya.. Sen kafanı rahat tut, fazla bu konuyu düşünmemeye çalış. Mümkün mü? Bebek özlemiyle yanıp tutuşan bir kadının bu konuyu düşünmemesi mümkün mü? Dosyaları incelerken bu yazıyı gördüm. Yine ağladım, ama bu sefer mutluluktan.. Tadavi sırasında bir türlü paylaşmayı için el vermiyordu, ama şimdi paylaşıyorum. Bekleyenlere.... Ümidinizi kaybetmeyin...

Ümitle Beklemek....

Gelmek bilmeyen bebeğime..................................................................


Yine sonbahar çöktü bakışlarıma….yine hüzünler yan çiziyor yüreğimde. Yine bekleyişlerimin bu kaçıncı sabahı….hep bir ümitle bekliyorum yollarını….ha geldi, ha gelecek. Gelecek ve içimdeki bu özlemi, bu hasreti dindirecek diye…

Yüreğimde hatıralarının sindiği yapraklar, sonbaharın gelişi ile düşmeye başladı….gönül sevdan kan kaybediyor hadi gel meleğim….özlemlerim tavan yapmışken, daha her şeye son verilmemişken, dindir şu yüreğimde ateşini sevdanın….

Yosun tutmuş bakışlarımda kaç geceyi uykusuz geçirdim, ah bilsen bebeğim….kaç gece düşlerimde besledim, hayallerini…kaç yıl aralıksız yollarını gözetledi bu gözler….gelmedin her baktığımda, gelirsin diye sonbaharı bekledim hep….özlemlerimiz son bulur diye…..

Yağmur misali gözyaşı döküşlerim ile ıslattım yollarını…..gözlerimdeki özlemlerle büyüttüm sevdamızı…yitik sayfalara terk etmedim ben seni…hep taze ve hep canlı tuttum hayallerini ve seni….ama sen gelmedin, ya da gelemedin bebeğim…..

Yine çöreklenmiş bakışlarımız bir sonbahar akşamını devirirken, yine efsunlu bakışlarımızla sabahlamaya yeltendik bu gece….ümitlerimiz hiç son bulmadı ve bulmayacak….bulsaydı zaten beklemekte olmazdı…bekliyoruz ümidimizin bizi götürdüğü yere kadar…hadi gellll bebeğim…

Ümitle yaşamayı senden öğrendik…ümitle bekledik ve bekliyoruz….sıraladık geceye gözlerimizi ve sen gelene kadarda bekleyeceğiz bebeğim ….solgun bakışlarımızda her zaman bir ümitle döneceğin günü iple çekeceğiz...hadi bebeğim hadi çok bekletmeden annene gel…….

26 Eylül 2012 Çarşamba

ŞIH MUALA YEMEĞİ

 
 
Malum doğumdan sonra annem yanımda olduğu için mutfağa yemek yapmak için girmiyorum. Bu aralar anne lezzetleri ile soframız şenleniyor. Anneciğimin ellerine sağlık, sağolsun uğraşıyor kasıncağız bizim için. Bu tarifini vereceğim şıh muala yemeği doğumdan önce ilk kez yapıp denemiş olduğum Hatay mutfağına ait bir yemek. Besin değeri yüksek olan yeşil mercimeğin tketimi için farklı bir seçenek olacağını düşünüyorum. Denemenizi tavsiye ederim...
 
Malzemeler:
  • 1 kg. patlıcan
  • 1 su bardağı yeşil mercimek
  • 7-8 adet domates
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 4 adet yeşil biber
  • 4 adet ortaboy kurusoğan
  • 3-4 diş sarımsak
  • 1 çay bardağı zeytinyağı
  • Yarım çay bardağı nar ekşisi
  • kuru nane
  • karabiber
  • tuz
  • maydanoz
Yapılışı:
  • Bir karış uzunluğundaki patlıcanları  ,sadece saplarını keserek alacalı soyup boylamasına 3 dilime ayırıyoruz. Sonra bu dilmleri ortadan üçe dörde (dil şeklinde) kesiyoruz. Tüm patlıcanları bu şekilde doğradıktan sonra 1 saat kadar tuzlu suda bekletiyoruz.
  • Mercimeği haşlayıp suyunu süzerek derin bir kaba alıyoruz.
  • Soğanların ve domateslerin kabuklarını soyup yemeklik doğruyoruz.
  • Biberlerin tohum kısımlarını çıkararak ince doğruyoruz.
  • Sarımsağı dövüyoruz .
  • Hazırladığımız malzemeleri haşlanmış mercimeklerle karıştırarak ,salçayı da ilave edip tuz ve karabiberle tadlandırıyoruz.
  • Bir tencerenn altına hafif zeytin yağı gezdirip patlıcanları suyun içerisinden alarak tencerenin dibine bir sıra diziyoruz. Üzerlerine hazırladığımız karışımdan yayıp tekrar bir sıra daha patlıcan diziyoruz. Mercimekli karışımın kalanını döşeyip üzerine patlıcanları kapatıyoruz.
  • Yemeğimizin üzerine yağ ,nar ekşisi ve 1 su bardağı sıcak su dökerek ocağa koyup orta ateşte yaklaşık 1 saat kadar pişirdikten sonra ocaktan almadan üzerine kuru nane serperek ocağın altını kapatıyoruz.
  • Servis tabağına alıp üzerini maydanoz ile süsleyerek servis yapıyoruz.Afiyet olsun..
 

 

25 Eylül 2012 Salı

TÜRKÜLER YETİM KALDI

Zahidem.... Acem Kızı... Yalan Dünya... Yazımı Kışa Çevirdin... Yardan Ayrı Düşeli.... Hangi birini yazayım ki.. Büyük ozan Neşet Ertaş bugün dünyaya veda etti. Türküleri yetim kaldı. O gerçekten Türkiye'nin, Türk insanının bir değeriydi, nasıl ki Kemal Sunal gibi, Barış Manço gibi, Hacivat ve Karagöz gibi...Evet evet... Okullarda "Değerlerimiz" temasını işlerken Hacivat ve Karagöz'ü, Nasrettin Hoca'yı işliyorsak Neşet Ertaş'ın, Kemal Sunal'ın, Barış Manço'nun ve onlar gibi nicelerinin de adını geçirmeliyiz o derslerde. Çocuklarımıza, öğrencilerimize bu değerlere sahip çıkmalarını öğütlemeliyiz. Çünkü onlar gibisi bir daha geri gelmeyecek. Benim çocuğum bunları öğrenecek, bundan eminim. Temennim bütün Türk çocuklarının da öğrenmesi. Sevgili "Türkü Baba" mekanın cennet olsun...

O BURUN TIKANACAK ARKADAŞ!

Bu aralar televizyon izlemeye fazla fırsat bulamıyorum. Malum minik Çağan buna pek müsade etmiyor. Bugün Çağan uyurken şöyle bir zaping yapayım dedim. Vee....Bu şeker şeyleri gördüm, çok güldüm.
Bu reklamı düşünen beyinleri tebrik ediyorum.. Gerçekten çok yaratıcı olmuş...

HOŞGELDİN ÇAĞAN




Hoş geldin bebek,
Hoş geldin. Masum yüreğini alıp, karşı kıyıdan yürüdün geldin buralara. Ellerinde ışığı sönmemiş yıldızlar, gözlerinde yeni dünyaya salınan ilk şaşkın bakışların ışığıyla sen de merhaba dedin taze güne, aydınlığa. Avuçlarında ötelerin temizliği ve sıcaklığı var hala. Kalbin bir kuşun kalbi gibi ürkek ve kırılgan. Tenine henüz değmemiş rüzgarın hoyrat eli. O kentin ortasında henüz yenisin, çok yenisin.  Annenin
sıcak teni, şefkatli
 elleri ve merhametle atan yufka kalbi senin için çarpacak bundan böyle. Şarkıları, ninnileri senin için söyleyecek.
Hoş geldin bebek aramıza.
Annene ve babana hoş geldin..

22 Eylül 2012 Cumartesi

ÜÇ KİŞİLİK BİR HAYAT...

        
  Merhaba  sevgili bloggerlar.. 1 aydan daha fazla bir süredir yazı yayınlayamıyorum. Çünkü bu süre içerisinde hayatımızda çok önemli bir değişiklik oldu. Ailemize bir birey daha katıldı. Evet, 8 buçuk aydır özlemle ve merakla yolunu gözlediğimiz bebeğimiz "Artık yeter, sıkıldım burdan!" dedi. Yoksa aslında zamanını bekleseydi eylülün 10 u ile 15 arasında doğacaktı. Ama bizimki acele etti ve 18 gün erken geldi.
          Zaten son zamanlarda doktorumuz sabah akşam tansiyonumu ölçmemi, yükseldiğinde de hemen haber vermemi istemişti. 22 Ağustos gecesi tansiyonum 15-10 çıkınca kendisini aradık. Hemen hastaneye yatış yapmamızı söyledi. Tansiyonum hastanede kontrole alındı. Ertesi sabah, yani 23 Ağustos 2012'de oğlumuz sezeryanla dünyaya geldi. Aslında normal doğumu ne kadar da istemiştim. Ama zaten doktorumuz son kontrollerimizde bebeğin kordonu 2 defa boynuna doladığı için ve benim tansiyonum son zamanlarda hafif yükselmeye başladığı için normal doğum olamıyacağını, ne kadar anne karnında tutabilirsek o kadar iyi olduğunu söylemişti.
          Ama tabi ki beyefendiyi fazla tutamadık içerde. O nedenle de bebeğimizi küveze aldılar. Ciğerleri gelişmemişti, çok hızlı nefes alıp veriyordu. Doğumdan 1 gün sonra beni taburcu ettiler. Bebeğimiz hastanede kaldı. Günde 3 defa bebeği emzirmek için hastaneye gidiyordum. Doğum yaptığım hastane (Gaziantep Düztepe Yaşam Hastanesi) evimize hem uzaktı hem de yolları bozuktu. Yollarda hoplaya zıplaya, acı çeke çeke gittim geldim. Annelik işte! :) Bu süre zarfında doğru düzgün dinlenemedim tabi, bu "küçük adam" bana lohusalığımı bile yaşatmadı. Ama önemli olan bebeğimizin sağlıklı olması. Bebeğimiz yoğun bakımda 8 gün kaldı. Bu sürede yoğun bakımda başımıza gelmeyen kalmadı. Günde üç defa emzirmek için gitmeme rağmen bebeğimin daha sonraki beslenmeleri için anne sütü sağıp oraya bırakıyordum. Ama buzdolabında ağzına kadar dolu üzerinde "polat bebek" yazılı bir biberon anne sütünün verilmediğini görüyordum. Bu olay başımıza üç defa geldi. Ayrıca Yoğun bakımda hijyenik kurallara fazla dikkat edilmediği için bebeğimiz yoğun bakımda rota virüsü kaptı ve ishal oldu. Bu konuları hastane idaresi ile görüştük ve bebeğimizi kendi isteğimizle yoğun bakımdan çıkarttık. Başka  bir hastanede tekrar muayene etti ve bebeğimizin tekrar yoğun bakımda yatmasına gerek olmadığını, eve çıkarabileceğimizi söyledi.
          Bebeğimizi nihayet evimize getirebildik. "Küçük adam" evimizdeki boşluğu dolduruverdi. Evimizde bir bayram havası esmeye başladı. Bizde bu nedenle bayram anlamı taşıyan "Çağan" adını koyduk bebeğimize. Bebeğimizin adı "Fikret Çağan" olarak kulağına okundu. Büyükbabamız yanımıza gelince adını bebeğimizin kulağına okudu.
          Artık şu zamandan itibaren siz değerli blogger annelerinin tavsiyelerine ihtiyacım olacak. Umarım sorunlarımıza çözüm olarak tavsiyelerinizi benimle paylaşırsınız. Herkese kucak dolusu sevgiler...