Sayfalar

19 Ekim 2011 Çarşamba

BİR HİLAL UĞRUNA YA RAB, NE GÜNEŞLER BATIYOR!

şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
 o, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,

yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor;
bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!

ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhid'i...
bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.

herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
seni ancak ebediyyetler eder istiab.

"bu, taşındır" diyerek kabe'yi diksem başına;
ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle,
kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
yedi kandilli süreyya’yı uzatsam oradan;

sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,

türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

sen ki, son ehl i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultanı salahaddin'i,

kılıç arslan gibi iclaline ettin hayran...
sen ki islam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

o demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

sen ki; asara gömülsen taşacaksın... heyhat,
sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
sana ağuşunu açmış duruyor peygamber
 
MEHMET AKİF ERSOY

Hiç yorum yok: