Sayfalar

25 Aralık 2010 Cumartesi

AŞK "AYAKKABIDIR"

… Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler. Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.

İçinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

...Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir.

Bazıları çamur, yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır.

Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile " iki günde bozulup" gider.

Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.

Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için, "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar.

Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.

Âşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".

Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.

Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakâr çizgiler taşıyanlara tutulurlar.

Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.

"Bez" ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.

"Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" âşıklar görürsünüz.

Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.

Evet, aşk "ayakkabıdır"

Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz" .

Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız;"delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"

Can Yücel

21 Aralık 2010 Salı

FIRINDA KARNIBAHAR

Yapılışı: Karnıbaharı küçük çiçekler şeklinde ayırıp haşlıyoruz. Diğer taraftan 4 kaşık tereyağı bir tencerede eritiyoruz. 3 kaşık unu tereyağında kavuruyoruz. Kavrulduktan sonra 1 su bardağı sütü yavaş yavaş karıştırarak tencereye ekliyoruz. Beşamel sosu hazırlıyoruz. Hafif akışkan bir kıvamda olması gerekiyor. 2 tane orta boy kuru soğanı ince ince kıyıyoruz. Yağda kavuruyoruz, pembeleşmeye yakın domates salçasını ekliyoruz. Haşlanan karnıbaharları fırın kabına alıyoruz. Üzerine salçalı soğanı, onun üzerine beşamel sosu, onun da üzerine rendelenmiş kaşarı ekleyip fırına veriyoruz. Kaşarlar eriyene kadar pişiriyoruz.

DÜĞÜN ÇORBASI

Yapılışı: Kuzu kuşbaşı eti yarısına kadar su koyduğumuz düdüklü tencerde haşlıyoruz. Haşladıktan sonra etin suyunu süzüp eti daha küçük parçalara kıyıyoruz.Tencerede suyu kaynatıyoruz. Kıydığımız etleri tencereye atıyoruz. Bir kasede 4 kaşık yoğurt, yarım limon ve 3 kaşık unu çırpıyoruz. Tencerede kaynayan çorba suyundan biraz alıp ılıştırarak çorbanın terbiyesini tencereye yavaş yavaş döküyoruz. Bir taşım kaynadıktan sonra çorbamız pişmiş demektir. Servis ederken üzerine yağda kızdırdığımız kırmızı toz biberi gezdiriyoruz. Afiyet olsun...

ÖRGÜ YELEK

Yazın kızımız Ece'ye bir yelek başlamıştım ama bir türlü elime alamıyordum. Bu hastalık süresince baya bir fırsatım oldu. Yattığım yerden ördüm, bir taraftan da salepimi içtim.. Ohhh.. Hastaydım ya..İyi geldi.
Yeleğin bir önü..Bakalım ne zaman tamamlanacak? :)

MİLFÖY DEĞERLENDİRME


Hastalık bitti nihayet. Sesim yerine geldi. Bir de geceleri şu öksürüğü atlatsam.
Görümcemin kızı İdil ,ana sınıfına gidiyor, o da hastaydı. Okula gitmesin iki hasta birbirimize bakarız dedim ve 2 gün bilikteydik. birimiz bir kanepede,diğerimiz öbür kanepede, kim daha çok öksürecek yarışması yaptık. :)Hasta hasta yat yat nereye kadar? Canımız sıkıldı İdil'le. Baktım buzlukta milföy hamuru var. Hemen patatesli bir iç hazırlayıp aşağıdaki atıştırmalıkları yaptık beraber.
Yanında da ıhlamur çayı... Ohhh...
Yapılışı: Bir tutam ıhlamurla, elma kabuklarını, kök zencefili, çeyrek limonu, çubuk tarçını kaynatıyoruz. demlenmesi için 5 dk bekletip süzüyoruz. Ilık ılık içiyoruz. Afiyet ve şifa olsun...:)

Sonra da böğürtleni çok seven İdil abla'ya sürpriz.
Geçenlerde markette görmüştüm, deneyeyim diye aldım. Böğürtlen sosu içinden çıktı. Bir kutu krema ile birlikte yapılıyor. Tadı çok güzel. tavsiye ederim.
Hasta hasta kendimizi şımarttık..


17 Aralık 2010 Cuma

HAKİKİ MUHABBET NEDİR?

Biribirlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar.
-Kim o? diye seslenir içerdeki.
-Benim, der kapıyı çalan.
-Burada ikimize birlikte yer yok, diye cevap verir öbürü.
Aradan uzunca bir zaman geçer... Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını.
-Kim o? diye sorar yine içerdeki.
- Sen'im, der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da;
"Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız" diye anlatır hakiki muhabbeti.

16 Aralık 2010 Perşembe

ÇOCUKLARDA KENDİNE GÜVEN (ÖZGÜVEN) GELİŞİMİ

Özgüven, çocuklarda kişisel gelişimden duygusal ve sosyal gelişime kadar yaşamın her anını etkileyen bir kavramdır. Bazı çocuklarda özgüven düzeyi zayıftır. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• Fazlasıyla bağımlıdır.
• Karamsardır.
• Aşırı mükemmeliyetçi davranır.
• Yeni durumlarda aşırı derecede ürker, değişikliklere karşı koyar.
• İşlerini yarım bırakır.
• Kendini her yönden eleştirir, arkadaşları ile veya kardeşleri ile kıyaslar ve kendinde hep eksik bir yan görür.
• Yalnız olduğunu düşünür.
• Yakın ve derin duygusal ilişkiler kuramaz.
• Kendini sevilmeyen birisi olarak görür.
• Çabuk incinir ve her şeyi üzerine alınır.
• Eleştiriye karşı aşırı duyarlıdır.
• Sürekli mutsuzdur.
• Başkaları ile ilişkilerinde sorunludur.
• Kaygı ve depresyona fazlasıyla yatkındır.
• Yanlış yapmaktan ve başarısızlıktan korkar.
• Kararsızdır.
Duygusal Tepkiler: Çekingenlik,sık sık ağlamalar, duygusal öfkelenmeler, umutsuzluk ve karamsarlık, utangaçlık
Davranışsal Tepkiler: Okul korkusu, saldırganlık, yalan söyleme, çalma davranışı
Fiziksel Tepkiler: Altını ıslatma, kekelemelik, karın ağrısı, tırnak yeme, parmak emme, kusmalar
Akademik Yönden Tepkiler: Öğrenme güçlüğü, başarısızlık, mücadeleden kaçma, ilgisizlik
Bazı çocuklarda ise özgüven düzeyi orta düzeydedir. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• Bağımlıdır.
• Onay arar.
• İnsanları memnun etme çabası içindedir.
• Destek, yardım ve tavsiye istemekte zorlanır.
Bazı çocuklarda da özgüven düzeyi yüksektir. Bu çocuklarda gözlenen davranışlar şu şekildedir:
• İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanmazlar.
• Kendi kararlarını kendileri verir.
• Hayata olumlu bakar.
• Zorluklarla mücadele edebilir.
• Kendini her ortamda ifade eder.
• Toplum önünde rahat konuşur.
• Değişim ve farklılıklardan hoşlanır.
Çocuğun kişiliği, davranışları ve alışkanlıkları 0-6 yaş arasında oluşur. Çocuk bu dönemde ailesi ile iç içedir. Çocuğun özgüven düzeyinde anne-baba tutumları çok önemlidir.

  • Eğer anne-baba mükemmeliyetçi ise onları memnun etmek çok zordur. Çocuk ne kadar çabalarsa çabalasın anne-baba en mükemmelini istediği için çocuk bir süre sonra aşırı kaygı, stres, tedirginlik ve hayal kırıklığı yaşayabilir.
  • Eğer anne-baba otoriter ise çocuklar üzerinde baskı kurarlar. Çocuğun çabalarını görmez ya da çocuğu sürekli eleştirir. Bu durum çocuğun pes etmesine neden olur. Anne-babasını memnun edemeyen çocuk içine kapanır ya da vurdumduymaz davranışlar sergileyebilir.
  • Eğer anne-baba koruyucu ise çocukların yaşam tecrübeleri yaşamalarına izin vermezler. Çocuğun büyüdüğünün farkına varmayıp, onlara bebek gibi muamele ederler. Bu tutumla yetişen çocukların özgüven duygusu çok zayıftır, bir iş yaparken başkalarından yardım beklerler, kendi işlerini kendileri yapamazlar. Çocukta sorumluluk duygusu gelişmez.
  • Eğer çocuk sağlıklı ve etkili anne-baba tutumu içinde büyümüşse sorumluluklarını yerine getirir ve sorumluluk almaktan çekinmez. Çocuğun çabası ve olumlu davranışlarını överler. Anne-baba ile çocuk arasında güçlü bir iletişim vardır.

15 Aralık 2010 Çarşamba

PORTAKALLI KEK

Yapılışı: 1 su bardağı şeker ile 2 yumurtayı iyice çırpıyoruz. İçine yarım su bardağı sıvı yağ, 1su bardağı taze sıkılmış portakal suyu, portakal kabuğu rendesi ve vanilyayı ekliyoruz. Daha sonra 2 su bardağı unu da ekleyip karıştırıyoruz. Yağlanmış kek kalıbına veya fırın tepsisine döküyoruz. 180 derece fırında 50 dk pişiriyoruz. Afiyet olsun...


Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme, çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır.
[ MEVLANA ]

BİR KADIN GİTTİĞİNDE.......

Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar.
Onlar bir gün... çekip gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler.. .
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar s...usar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker ’sarıkız’.
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde…
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. .
Bir anne gider…
Bir dost…
Bir arkadaş…
Bir sevgili…
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır
Kapı eşiğindeki ‘Dikkat et…’ duyulmaz, annesi gitmiştir ‘geç kalma’nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında.
Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında.
BEKİR COŞKUN..

ARNAVUT CİĞERİ

YapılışıKuzu ciğerlerin zarını soyup, damarlı yerlerini çıkartıyoruz. Kanının gitmesi için iyice yıkıyoruz. Süzgeçe alıp suyunun süzülmesini bekliyoruz.Suyu süzüldükten sonra 1 çorba kaşığı kırmızı biberi ilave edip iyice karıştırıyoruz. Yarım su bardağı un ile bir tutam tuzu karıştırıp ciğeri una buluyoruz. Fazla unlarını silkeleyip, kızdırılmış 1 su bardağı zeytinyağına katıyoruz. Kavrulan ciğerleri bir tabağa çıkarın.  Kızartılmış patates ile servis ediyoruz. Dilerseniz piyazlık kesilmiş soğan ve maydanoz karışımı ile de servis yapabilirsiniz.

SESİM KISILDI... :(

Görüntü var ama ses yok... Hafta sonu aniden başlayan soğuklar nedeniyle boğazım şişmişti. Yutkunmakta iyice zorlanıyordum. Sesim kısılmıştı ama yine az buçuk derdimi anlatabiliyordum. Geceleri boğazımı yırtarcasına öksürmeler, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı.. Nane- limonlar, ıhlamurlar kaynattım, içtim. Ama yine de dün sabah doktora gittim doktor tipik öğretmen hastalığı faranjit olduğumu söyledi. İlaçlar verdi. İlaçları kullanmaya başladım. Tabi ki okula gittim. Sınıfta susan bir öğretmen gördünüz mü? Mecburen konuşuyorsu, yeri geldiğinde yüksek sesle konuşuyorsun. Akşama doğru sesim iyice kısıldı. Bu sabah uyandım, baktım hala boğazım ağrıyor, yutkunamıyorum. Dur bakayım bi kahvaltı yapayım da kendime gelirim dedim. Kahvaltıyı hazırladım. Saat 7 'de eşimi uyandırmak için sesleneyim dedim. Ta.... Gerisi yok. Sesim çıkmadı. Kahvaltımı yaptım. Hala ses çıkmıyor. Bugün tekrar doktora gittim. Faranjitim laranjite (ses tellerinin iltihabı) çevirmiş. Üç iğne ve üç gün rapor verdi. :(
Aslında hiç de iyi olmadı. Tam da matematikte yeni konuya başlamıştık,öğrenciler performans görevlerinin sunumunu yapacaklardı. Ama napalım hiç konuşamayan öğretmen olur mu? Neyse bugün- yarın dinleneyim de cuma günü kendimi iyi hissedersem giderim okula.
Ama şunu anladım. Biz öğretmenlerde konuşmak içten gelen bir dürtü. Konuşamamak çok kötüymüş. Meslek hayatım boyunca en az cümle kurduğum gün bugün. Allah konuşmak isteyip de konuşamayanlara, sesi çıkmayanlara ( hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda), ses telleri ile ilgili rahatsızlık geçirenlere ses tellerini kaybedenlere, dilsizlere, gırtlak kanseri olanlara yerdım etsin, şifa versin, Onları bugün anladım.

SADECE VAZGEÇMEYİ BİLDİM

Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim,
...Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.
Dostluğuma değer biçmedim,sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.
Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.
Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.
Ama hata insana mahsustur dedim.
Affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler.
Ama asıl unuttukları şuydu;
Ben aldanmadım..!
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için,
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..


CAN YÜCEL

13 Aralık 2010 Pazartesi

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Hz. Mevlana..

Büyük Türk mutasavvıf, şair ve düşünürü Hz. Mevlana'nın 737. Vuslat Yıldönümü anma törenleri 7-17 Aralık tarihleri arasında yapılıyor. Konya'da yaşayanlar ne şanslı. Şeb-i Arus törenlerine katılabilmeyi çok isterdim. Umarım bir gün kısmet olur.

10 Aralık 2010 Cuma

UN KURABİYESİ

Yapılışı:  Oda sıcaklığında beklettiğimiz 1 paket margarin ile 4 kaşık pudra şekerini mikserle çırpıyoruz. Krema gibi olunca 1 kahve fincanı sıvı yağ, 4 kaşık buğday nişastası, 4 su bardağı un ile yoğuruyoruz. Yoğururken hamuru toparlamak için bir miktar su kullanabiliriz. Hamurdan bir parça alıp büyük bir rulo yapıyoruz. Verev şeklinde kesip fırın tepsisine yerleştiriyoruz. Fırına koymadan önce çatal ile kurabiyelerin üzerini hafifçe bastırıyoruz. Ben bu şekilde şekillendirdim. Kurabiye kalıpları ile de olur tabiki.. 170 derece fırında pişiriyoruz. Servis ederken üzerine pudra şekeri serpiyoruz. Afiyet olsun...

ŞİVEYDİZ

Şiveydiz, bie Antep'in yoğurtlu yemeklerinden biri.
Yapılışı: Ben nohut koymadım ama tarifinde aslında konulması gerekiyordu. Bir su bardağı nohutu bir gece öncesinden ıslatıyoruz. Islattığımız nohutun suyunu süzüp, kuşbaşı etle birlikte düdüklü tencereye 6 su bardağı su koyup haşlıyoruz. Diğer taraftan taze soğan ve taze sarımsağın beyaz kısımlarını küçük parmağımızın uzunluğunda doğruyoruz. Nohut ve et haşlandıktan sonra doğradığımız taze soğan ve taze sarımsağı tencereye atıp pişmesini bekiliyoruz. Kullandığımız et yağlı değilse 2yemek kaşığı sıvı yağ ekliyoruz. Piştikten sonra yoğurt ve yumurta sarısını bir kasede çırpıp yemeğin suyu ile ılıştırarark tencereye aktarıyoruz. Ben de Hatay'dan gelirken getirdiğim tuzlu yoğurt vardı. Tuzlu yoğurt pişmiş olduğu için onu sulandırıp yumurta sarısı eklemeden tencereye döktüm. Bu şekilde bir taşım kaynattıktan sonra tencereye bitr tutam safran serpiyoruz. Afiyet olsun...

5 Aralık 2010 Pazar

KADINLARIN MEŞHUR 10 KELİMESİ

Erkeklere...:)))
1. Peki
İşte en tehlikeli kelime: Peki… Öyle bir... söyleriz ki kavgada o küçücük kelimeyi, öyle anlamlar yükleriz ki üzerine, o an her şeyi bırakıp gitmek isteriz. Avına saldıran bir kaplan kadar hırçın ama bir o kadar da sessiz oluruz. “Peki” dedik, kavga bitti sandın di mi?? Yok öyle bir şey. “Peki” demiş kadın matador karşısındaki boğadan bile daha tehlikelidir. Kırmızıyı kendine göster ve at kendini dışarı. Geriye dönerken (hadi ben kinder süt dilimi ile yumuşarım da) en sevdiği şeylerden almayı sakın unutma. Ama unutma bu seni affettirmez sadece sonunu biraz geciktirir o kadar
2. Tamam
Hele o “tamam”dan sonra susuyorsak, tehlike çanları çalıyor demektir. Her an büyük bir patlama olabilir. Sen her şeyin yoluna girdiğini sanabilirsin. Hazırlıklı ol, başın büyük belada. Fitil fitil gelecek her şey burnundan. Mümkünse göz önünde fazla bulunma, bir şeyler anlatmaya çalışma sakın, seni dinlemiyoruzdur. Zaten o yüzden tamam diyoruz ya. Ne anlatırsan anlat alacağın tek cevap “tamam”dır artık.
3. Anladım
Anladım çünkü çok zekiyiz.
4. Haklısın
Yok öyle bi şey. Haklı olan daima biziz. Haksız bile olsak bir yolunu bulup kendimizi haklı çıkartırız. Sen bile ne olduğunu anlamaz, kendinden utanırsın. Sadece seni oyalıyoruz, haklı olduğun büyüsüne kapılıp gevşediğin anda bütün silahlarımızla saldırıp seni haksız çıkartmak için. Haklı olan biziz. Unutma.
5. Bilmem
Tabii ki biliyorum…Sadece kızgınım ve bilmem diyerek konudan kaçıyorum. Ama sanma ki bu konu kapanacak. Bence sen de şimdi konuyu kapat ve daha ılımlı bi anda gündeme getir. Yoksa sen de farkındasın bildiğimizin.
6. Nasıl İstersen
Aman bunu ciddiye alıp istediğin şeyi yapma, tuzaktır bu. Hele bi yap, gör bakalım sadece süpürgesi eksik olan bir cadı çıkıyor mu karşına çıkmıyor mu? Atıyorum lcd ekran tv istedin kavga çıktı, sonunda sinirden “sen bilirsin” dedik. Getir bakalım o tv’yi eve, bozmak için elimizden gelen her şeyi yapmıyor muyuz??
7. Boşver
Sakın ha boşverme. Boşver dediğimiz şey, inan bizim için çok önemlidir yine sinirden demişizdir. Eğer sen boşverirsen daha da sinirleniriz. Dar ederiz dünyayı başınıza. Her kavgada gündem olur o şey. Sadece biraz bekle sakinleşelim.
8. Sen Bilirsin
Hayır herşeyi ben bilirim. Şu an çok sinirliyim o yüzden seni baştan savma cevaplarla geçiştiriyorum. Sakın ha, havalara girme sen bilirsin dediğim için. Şu an o kadar iyi değilim, tek istediğim susman, o yüzden sen bilirsin.
9. Gerek Yok
Bunu genelde erkek “açıklamama izin ver” dediği zaman söyleriz. “Gerek yok” çünkü sen ne anlatırsan anlat ben yine bildiğimi okuyacağım. Senin söylediklerinden çok, benim düşünüp beynimde kurduklarım önemli şu an benim için. Gerek yok, sus sakinleşmemi bekle önce… Gerek yok.
10. Hı hı
Bu kelimeyi söylerken kesinlikle karşındakinin gözlerine bakmayız. Uzağa boş boş bakışlar atarak söyleriz ki o anlamsız iki heceye olabildiğince anlam yükleyelim. Dudakları birleştirip, başımızı yukarı aşağı sallayarak “hı hıı bittin olum sen” hissini uyandırırız karşı tarafa.

İLKELERİN OLACAK

İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın:
"Paranın satın alamayacagı ş...ey yoktur."
"Herkesin fiyatı vardır." gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve beyninle yaşayacaksın.
Üreteceksin,seveceksin, sevileceksin,inançlarının arkasında duracaksın,
Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak.
Seni attan , ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın.
Ve bunu yakaladığın gün, bembeyaz yaşayacaksın.

MÜJDAT GEZEN

ÖĞRENDİM Kİ

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

ATAOL BEHRAMOĞLU

4 Aralık 2010 Cumartesi

KEŞKEK ve ARKADAŞ TOPLANTILARI

Karataş Beşlisi (Filiz, Müge, Feyza, Fatma, Elif, Masal-grubumuzun en küçük üyesi)
Karataş Gaziantep'te bir semt adı. Okulumuzda görev yapan Karataş'ta oturan öğretmenler arasında sıkı bir bağ var. Umarım bu dostluğumuz ebedi olur..
Gelelim toplanma nedenimize... 25 Kasım'da Feyza'nın oğlu Tolga'nın doğum günü nedeniyle bir araya geldik. Bu seferki bir araya geliş nedenimiz buydu. Bir araya gelmek için neden üretmekte üstümüze yok. Böyle olunca buluşmalarımız daha anlamlı oluyor. Aslında geçen hafta yayınlayacaktım ama kısmet olmadı.
Yaren(Fatma'nın), Tolga(Feyza'nın), Sıla(Filiz'in), Yaren Ela(Feyza'nın)
İyi ki doğdun Tolgacım...
Poğaça, turşu ve içli köfte ev sahibemiz Feyza'nın, buzluk böreği Fatma'nın, sarmalar da Filiz Hocam'ın marifetleri... Elifçiğimin kendi elleri ile yaptığı şekerparelerin fotoğrafını maalesef çekmeyi unutmuşum...

Gelelim benim marifetime....

Keşkek
Yapılışı: Yarım kilo kuşbaşı et (dana veya kuzu farketmez) ile 2su bardağı yarmayı birlikte yarısına kadar su doldurduğumuz düdüklü tencerede haşlıyoruz. Eti alta koyarsanız yarmanın dibe tutmasını engellemiş olursunuz. Bazı bölgelerde "yarma"ya "dövme" de diyorlar. Yani kastettiğim "aşurelik buğday".. Bu arada yarmanın kolay haşlanması için en az 2-3 saat öncesinden ıslatılması iyi olur. Aslında keşkek çok uğraştırıcı bir yemek. Ben hatırlıyorum çocukluğumda annem, annanem ve teyzelerim bunu odun ateşinde ve kazanlarda yaparlardı. Sürekli kuvvetlice karıştırırlardı. Bu işleme dövme adı verilirdi. Böylece buğday özleşirdi. Ama tabiki günümüzde o şekilde yapmak mümkün olmadığı için yardımıza düdüklü tencereler koşuyor. Et ile yarma haşlandıktan sonra blendrın ucu ile eziyoruz. Suyu az ise su ekliyoruz. Tuz, karabiber ve bir miktar tereyağını da ilave ettikten sonra bir taşım kaynatıyoruz. Keşkeğin lezzetini tereyağı veriyor. Bu nedenle sağlık sarunu yoksa tereyağı konusunda cömert olabiliriz. Servis ederken üzerini yağda kızdırdığımız toz kırmızı biber döküyoruz.Afiyet olsun..





30 Kasım 2010 Salı

RENGARENK DÜNYAM'DAN HEDİYELER..


Rengaren Dünyam Aralık ayında bunları veriyor. Yapmanız gereken http://kraliceleoparus.blogspot.com blogunu izlemeye almanız, katıldığınızı yorumlarda belirtmeniz ve blogunuzda etkinlikten bahsetmeniz. Hediyeler çok güzel. Özellikle makyaj setine bayıldım. Umarım şanslı kişi ben olurum. Katılanlara bol şans diliyorum...Son gün 27 Aralık..

29 Kasım 2010 Pazartesi

İZMİR'İM DOYAMADIM SANA

Geçen haftadır yayınlamak istiyorum bir türlü fırsat bulamıyordum. Kurban Bayramı'nda Denizli'ye giderken uçak biletlerini Hatay-İzmir arası aldık. Eşimin bana sürpriziydi İzmir. Çünkü uzun zamandır gidemedim deyip duruyordum.

 Neyse İzmir'e indik. Denizli otobüsüne de 4 saatimiz vardı. O nedenle çok hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Hava alanındaki ilk otobüse atladık. O da bizi Alsancak'a götürdü. Eee hemen Kordon'a çıktık tabi ki...
Ben görmeyeli hiç değişmemiş Kordon. Onu bıraktığım gibi bulmak, üniversite anılarımı canlandırdı. Bol bol deniz havasını çektim içime. Kıyıda oturup Karşıyaka'yı izledim. Aslında vaktimiz olsa vapurlakarşıya geçmek isterdim. Ama maalesef olmadı. Aslında yapmak istediğim birçok şeyi yapamadım ama yine çok özlediğim için mi bilmem Kordon avuttu beni.
Öğrenciyken Pasaport iskele binası bana İzmir içinde Japon esintisi uyandırırdı.
Kordonda eşimle günbatımını izlemek harikaydı.

Cumhuriyet Anıtı..

Dönüş biletimiz de İzmir-Hatay'dı. Yeşildere yolu üzerinde kayalar üzerine Atatürk heykeli yaptıklarını duymuştum, resimlerini görmüştüm. Hava alanına giderken gördüm, gerçekten şahane olmuş.

İzmir'e gelip de gevrek yemesem olmazdı. Hava alanında uçağı beklerken gevrek-çay keyfi yaptım.
İzmir'ime doyamadım, kısmet başka zamanlara inşallah..

28 Kasım 2010 Pazar

ELMALI TURTA

Turta yapmayı çok isterdim ama bir türlü yapmaya çekinirdim. Tutturamam sanırdım. Ama yanılmışım.
Yapılışı: Oda sıcaklığındaki 1 paket margarini, 1 yumurtayı, 4 yemek kaşığı şekeri, 1 paket kabartma tozunu, yoğurma kabına alıyoruz. Üzerine aldığı kadar un ekleyip yoğuruyoruz. Kurabiye hamuru gibi olacak kıvamı. Hamurun 3/4 'ünü fırın tepsisine kenarları yüksek bir şekilde yerleştiriyoruz ve 15 dk 180 derecede pişiriyoruz. Geri kalan hamuru folyo ile sarıp buzluğa koyuyoruz. 4 tane elmayı rendeliyoruz. 3 yemek kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı tarçın ile birlikte 5 dk pişiriyoruz. Daha sonra içine bir miktar dövülmüş ceviz veya fındık atıyoruz. Tepsiyi fırından alıyoruz. Alt hamurunun biraz sertleşmesi gerekiyor. Alt hamurunun üzerine elmalı karışımı yayıyoruz. Buzluğa koyduğumuz hamuru rendeleyip elmalı karışımın üzerine de serpebilirsiniz. Ya da benim yaptığım gibi merdane ile açıp bıçakla kestiğiniz parçaları kafes şeklinde yerleştirebilirsiniz. 180 derece fırında 45 dk pişiriyoruz. Servis ederken pudra şekerini üzerine serpiyoruz ama ben unutmuşum. Afiyet olsun...

27 Kasım 2010 Cumartesi

ÜZÜMLÜ PARFE

Tarifi http://www.deryabaykal.com/ sitesinden aldım.
Yapılışı: 225 gr. yumuşatılmış labneyi, 1 buçuk su bardağı sütü, 1 paket vanilyalı pudingi, 1 buçuk su bardağı çırpılmış krem şantiyi hep birlikte mikserle çırpıyoruz. Üzüm tanelerini ve küçük parçalara kırdığımız kedidili bisküvileri  içine atıyoruz ve karıştırıyoruz. Normal petibör bisküvi de olabilir.Üzüm yerine muz, vişne, böğürtlen, ahududu, çilek, şeftali, kayısı, portakal, nar daolabilir. Bardaklara doldurup servis ediyoruz. Afiyet olsun..

HAVUÇLU KEK

Yapılışı: 1 su bardağı toz şeker ile 2 tane yumurtayı çırpma kabında çırpıyoruz. Daha yarım su bardağı sıvı yağ, 1 su bardağı sütü ekleyip çırpıyoruz. 2 su bardağı un ve kabartma tozunu ekleyip tekrar çırpıyoruz. En son rendelediğimiz 2 havucu, tarçını, dövülmüş ceviz içini ekleyip karıştırıyoruz. (Ben cevizim var sanıyordum; ama dolaba bir baktım ki kavanoz boş. Evdeki faremizden şüpheleniyorum.:) O nedenle koyamadım maalesef.) Yağladığımız kek kalıbının içine döküyoruz. 180 derece fırında 45 -50 dk pişiriyoruz. Afiyet olsun...

26 Kasım 2010 Cuma

MİMLENDİM...

Sevgili Begonvilli Ev beni mimlemiş. Blog sayfalarını gezerken görüyordum ve hep merak ediyordum "mimlenmeyi" ve "mimlemeyi." Hemen blog dünyasında ne demek olduğunu araştırdım. Meğer çok zevkli bir oyunmuş, onu farkettim. Bana bu zevki yaşattığı için Begonvilli Ev'e teşekkür ediyorum.

Mimin içeriği çok güzel.
"Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ( ya da hediye gelmiş de olabilir) anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blog sayfanıza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin."


Kitaplığımın karşısına geçtim. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve işaret parmağımı uzatarak rastgele bir kitap seçtim.
İşte sonuç... Montaigne-Denemeler..Kitabı aldım kokladım. Orta okul yıllarında oldığım, ara ara bir iki sayfa okuduğum bir kitabımdır. Hemen hızlıca sayfalarını çevirdim. Çünkü uzun zamandır elime almıyordum, belki içinde bir not sıkıştımışımdır ve içinde işaretlediğim yerler vardır diye. Bu kitap hemen hemen herkesin kitaplığında olan olmazsa olmaz kitaplardan biridir sanırım. 55. sayfayı açtım. Montaigne'nin "dostluk" üzerine yazdığı bir denemenin son sayfasıydı.Hemne o sayfadan işaretlediğim bir paragrafı aktarıyorum sizlere.

"Madem ki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük."

Kaç kişi bu cümleleri söyleyebilecek dostluklar yakalayabiliyor hayatta. Dostluk sürekli yan yana olmak çok uzun zamanlar geçirmek değildir sadece. Aradan uzun zaman geçse de bir telefon konuşmasında sanki en son dün konuşmuşsun gibi hissetmektir. Aklımızdan çıkmaz onlar hiç. Anılarda yaşarız onları.. Dertleri bizim derdimiz, sevinçleri bizim sevincimizdir. Böyle dostlukları korumak gerekir. Çünkü günümüzde korunmaya ihtiyaç duyulan insanın özlük hazineleridir onlar.

Dostlarım, aklımdasınız.. Sizi seviyorum.. İyi ki varsınız... Dostlarının kıymetini bilenlere....

Begonvilli Ev'e bana dostlarımı hatırlattığı için teşekkür ederim.. Şimdi mimin geri kalan kısmını yapıyorum ve severek izlediğim üç blog sahibi arkadaşıma bu mimi gönderiyorum. Umarım cevaplarlar...

http://zarifce.blogspot.com/
http://nerodaninciler.blogspot.com/ (inci çiçeği)
http://birdutmasali.blogspot.com/

Sevgilerle...

HAYALİN DÜNYASI'NDAN HEDİYELER..


Hayalin Dünyası Aralık ayında bunları veriyor. Yapmanız gereken http://gamzelihayal.blogspot.com/ blogunu izlemeye almanız, katıldığınızı yorumlarda belirtmeniz ve blogunuzda etkinlikten bahsetmeniz. Hediyeler çok güzel. Umarım şanslı kişi ben olurum. Katılanlara bol şans diliyorum...Son gün 30 Kasım.

25 Kasım 2010 Perşembe

TAVUKLU FİRİK PILAVI

Yapılışı: 1 fincan tel şehriyeyi tencereye koyup sıvı yağda kavuruyoruz. Bir su bardağı firik bulgurunu tencerenin içine atıyoruz. Biraz kavurup 2 su bardağına yakın sıcak su döküyoruz. Tuzunu atıp pişmeye bırakıyoruz. Pişmesine yakın daha önce haşladığımız tavuk etini de tencereye atıp karıştırıyoruz. 2 dk daha pişirip ocağın altını kapatıyoruz. Tencere kapağının altına kağıt havlu koyup dinlenmeye bırakıyoruz. Afiyet olsun...

YOĞURTLU TAZE FASÜLYE

Yapılışı: Taze fasülyenin kılçıklarını ayıklıyoruz. Bir parmak uzunluğunda doğruyoruz. Tuzlu suda haşlıyoruz. Üzeine sarımsaklı yoğurt ile soğanla kavurarak yaptığımız domates sosunu döküyoruz. Afiyet olsun...

24 Kasım 2010 Çarşamba

BİR KOR DÜŞMÜŞ

Bir kor düşmüş yüreğime yıllar önce
Adınızı öğrenemeden daha
Sevdanıza vurulmuşum.
Hıçkırarak ağlamışım hüznünüzle,
Sevincinizle bir hoş olmuşum.
Yanık bir hoyrat gibi coşmuşum bazen
Bazen bir uzun havada durulmuşum.
Memleketimin en yüce dağlarına kıvrılmış yolum,
Köylerinize davetsiz konuk olmuşum.
Çoğu kere zifiri karanlıklarla boğuşmuşum.
Nice kahpeler, nice tuzaklar kurmuş bana
Vurulmuş, şehit olmuşum...
Dedim ya;
Bir kor düşmüş yüreğime yıllar önce
Osman dayıyı uğurlarken yakılan ağıtlara,
Edife kızın düğün zılgıtlarına tanık olmuşum.
Kara tahtalar dile gelmiş anlattıklarımla,
Umutlarım yeşerip çiçek açmış nice baharlarda.
Sizinle acıkmış sizinle doymuşum.
Her sabah “Günaydın çocuklar! Nasılsınız?” diye
Sorduğumda
Cevabınızla yeniden doğmuşum...
Yemin olsun ki yavrularım!
Kutsal bildiğiniz her ne varsa
Kutsal bilmişim.
Bir ibadet vecdi ile sarılmışım görevime
Atiyi aydınlık görerek azmi sevmişim.
Bin yıllık tarihimle geleceğe
Nice destanlar söylemişim
“Ülküm; yükselmek ve ileri gitmektir” demiş,
Sizlerle her günün doğuşunda,
Atamıza söz vermişim.
Candan özge canlarım!
Siz yoksanız her şey yarım.
Sizlerle emin yarınlarım.
Unutulmak;
Ölüm zehri tatmak gibi bir şey ama,
Sevginizle sonsuza dek yaşarım...

Tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum...

23 Kasım 2010 Salı

YOĞURTLU ISPANAK

Yapılışı: Tencereye bir miktar su alıp içine biraz tuz atıyoruz, kaynatıyoruz. Ayıkladığımız, yıkadığımız ıspanağı kaynayan suyun içine atıp 3-4 dk. haşlıyoruz. Yumuşayan ıspanakları tencerden alıp suyunu süzüyoruz. Bir parmak kalındığında doğrayıp üzerine bir yemek kaşığı zeytinyağı gezdiriyoruz. Servis ederken üzerine sarımsaklı yoğurt döküyoruz. Afiyet olsun...

GÜÇLÜ KADINLAR

Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan.. Anne babaları... tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat, tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü...
Âşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın. Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Ezkaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini, içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber. Sonra bir dosttan, eşten, ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden erkek gitmiş, muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış.

Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin. Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.Mesela fatura filan yatıramazlar, anlamazlar çünkü. Nereden yatırılır onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar, bütün gün spor salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar. Akşam eşleri eve geldiğinde, bugün nereye yemeğe gidelim, diye sorarlar. En kötü ihtimal dışarıdan yemek söylerler. Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere. Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü kadının aksine, hiçbir şeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler, kıskançlık krizlerini de severler Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz, kırılgan bir kadındır. Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur. Koruyup kollanmalıdır her an o!.

Zayıf kadınlar hiç çökmez, buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.



AYLİN KOTİL SARIGÜL

KABAK OTURTMA

Yapılışı: Kabakları yıkayıp kabukları soyuyoruz. Halka halka doğruyoruz ve bir tencereye alıyoruz. 1 adet orta büyüklükteki soğanı ince ince doğrayıp tencereye koyuyoruz. Domates rendesi ya da konserve domates ekliyoruz. Ben yazın yaptığım domates konservesinden koydum. Biraz zeytin yağı, tuz, 2 diş rendelenmiş sarımsak ve 1,5su bardağı su ilave ediyoruz. Tencerenin kapağını kapatıp kabaklar yumuşayana kadar pişiriyoruz. (Yaklaşık 20 dk.) Afiyet olsun...

22 Kasım 2010 Pazartesi

TATİL BİTTİ..:(

İzmir-Denizli-Hatay üçgeninde geçen bir bayram tatili yaşadım. Süper geçti. Çok hızlıydı. Koştura koştura geçti ve gitti. Hele İzmir'ime doyamadım. Sadece Kordon'da yürüme fırsatı buldum. Tabi ki "kumru" yedim. Daha çok şey yapmak isterdim ama zamanım olmadı maalesef. Ama yine de çok güzeldi. Denizi özlemişim. İyi geldi bana. Denizli... Memleketim... Ailem, sevdiklerim.. Onları da çok özlemişim. Doyamadım onlara. Canlarım benim. Annem, canım benim. Neler yapacağını bilemedi bizim için. Eli ayağı karıştı. Babacığım yine her zaman ki gibi telaşe müdürü. İki ayağımızı bir pabuca sığdırdı. "Hadi, hadi" diye diye. Kardeşim, canımın yarısı varlığı yeter. Biraz asi, biraz uysal, deli dolu. Hatay..İkinci memleketim.. Kayınvalidecim gitmeden mantımızı (onların dilinde hınggel) da yedirdi, içi rahat etti. Kayınpederim emekli öğretmen. Ama emekli değil, öğretmenliğin emeklisi olmazmış. Hala öğrencileri var. Her gidişimde bir kez daha hayran oluyorum kendisine. Kaynım, o da benim kardeşim. Ağır başlı ama dediğim dedik.. Benim tatilim çok güzel geçti. Umarım herkesin de güzel geçmiştir tatili.

11 Kasım 2010 Perşembe

ÇİÇEK AÇAN YUFKALAR

Bir pazar kahvaltısı atıştırmalığı..
Geçenlerde yaptığım börekten 1 tane yufkam artmıştı. Onu bu şekilde değerlendirdim. Yufkanın yarısına labne peyniri, ketçapve zeytinyağ ile hazırladığım sosu fırça ile sürdüm. Diğer yarısını üzerine kapattım. Kurabiye kalıbı ile çiçek şekilleri çıkarttım. Sucuklarla birlikte kürdanlara dizdim. Fırında pişirdim.
Afiyet olsun...

10 Kasım 2010 Çarşamba

İZİNDEYİZ

"Büyüdükçe büyüyorsun gözümde,
Varlığını duyuyorum özümde,
Varacağım gösterdiğin hedefe,
Türk çocuğuyum, dururum ben sözümde.
CUMHURİYETÇİLİK, MİLLİYETÇİLİK,
DEVLETÇİLİK, HALKÇILIK, LAİKLİK, İNKILAPÇILIK
ilkeleri ile bütünleşmiş
ÖZGÜR, ÇAĞDAŞ, ÇALIŞKAN, BARIŞÇI
bir toplum olarak İZİNDEYİZ."

Okulumuzda yapılacak On Kasım Atatürk'ü Anma programı için hazırladığım oratoryo. Öğrencilerim kaç gündür bunun için heyecanlılar. Ellerine levhalar da hazırladım. Küçük ama güzel bir gösteri olacağına inanıyorum.

Büyük adamlar ölmez

Yokolmak tenleri ile alakalıdır
10 Kasım dediğiniz nedir ki
Çıkın sokaklara
Göğsünüze dolan havada vardır Mustafa Kemal
Bastığınız toprakta
Yediğiniz ekmekte
İçtiğiniz suda
11 Kasımda da 12 kasımda da olacak
Ölürse ten ölür zira canlar ölesi değil
Anıtkabirde yatan tendir...
Milyonlarca can yaşamakta ve yaşayacak!


Paşam
Babam
Atam
Ruhun Şad'olsun
Seni özledim zira!




 

8 Kasım 2010 Pazartesi

NEWYORK'TA BEŞ MİNARE

Cuma akşamı eşimle birlikte gittik izlemeye.Uzun zamandan beri de merakla bekliyorduk zaten. Radikal dinci bir örgüt liderinin Amerika'da yakalanmasının ardından iki Türk polisinin suçluyu teslim almasını konu alan Amerika - İstanbul - Bitlis üçgeninde geçen bir film. Senarist ve yönetmen Mahsun Kırmızıgül. Amerika'nın hiç değişmeyen gündemi 11 Eylül saldırılarını ve bizim hiç değişmeyen gündemimiz radikal dinci örgütleri konu almış Mahsun Kırmızıgül. Gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Süper bir film olmuş. Bence bu adam hep film yapsın.. Mahsun Kırmızıgül'e karşı olan ön yargılarınızı yıkın ve bu filme gidin. Tavsiye ediyorum..

7 Kasım 2010 Pazar

BEZE


Ben çocukken "içi boş" derdim ve pastanenin önünden her geçişimizde anneme aldırırdım.
Yapılışı: 4 tane yumurtanın beyazını, 8 yemek kaşığı toz şekeri, 1 paket vanilyayı mikserde köpük haline gelene kadar çırpıyoruz. Krem şanti gibi oluyor. Daha sonra ister kaşıkla isterseniz de krema torbaları ile kağıt kek kalıplarına döküyoruz. 150 derece fırında üstü çıtır çıtır olana dek pişiriyoruz. Pişince içi yumuşak kalıyor. Halleyin arasındaki kremaya benzetiyorum ben onu. Afiyet olsun..

ERİŞTELİ ÇORBA

Yapılışı: 1 su bardağı nohutu haşlıyoruz. Orta boy bir soğanı ince ince doğrayıp tencerenin içine koyduğumuz az sıvı yağda kavuruyoruz. İçine 6 su bardağı kadar et suyu koyuyoruz. Haşladığımız nohutları içine atıyoruz ve kaynamaya bırakıyoruz. Kaynayınca 1 çay bardağı erişteyi ekliyoruz. Erişteler pişince çorbanın terbiyesini ekliyoruz. Terbiyeyi 1 su bardağı yoğurt, 1 yumurta sarısı, 2 yemek kaşığı un, ve 1 adet limonla bir kasede karıştırarak yapıyoruz. Terbiyeyi eklerken kasenin içine kaynayan çorbanın suyundan 2 kepçe ekleyip karıştırıyoruz. Daha sonra bu karışımı yavaş yavaş karıştırarak çorbaya ekliyoruz. Üzerine tereyağında kızdırdığımız nane ve isterseniz pul biberi döküyoruz. (Suyunu fazla koymazsanız yemek olarak da düşünülebilir.) Afiyet olsun...

ZİYA BARAN - HIZLI OKUMA SEMİNERİ

"Hedefi olmayan bir gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. Hedefi olan birisinin ise rüzgar daima arkasından eser. Eğer rüzgar arkanızdan esmiyorsa ya hedefiniz yoktur ya da zihninizde ona ulaşacağınıza dair yüzde yüz bir inanç oluşturmamışsınızdır." ZİYA BARAN
Ziya Baran kimdir?
Ziya Baran bir kişisel gelişim uzmanı. İzmir-Buca'da "Bilgivizyon Eğitim Danışmanlık ve İnsan Kaynakları " Kurumunun sahibi.
Ekim ayı içerisinde Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü kendisini "Hızlı Okuma ve Anlama Teknikleri" ile ilgili seminer vermesi için çağırmıştı. Ben de hemen seminere adımı yazdırmıştım. 3 günlük bir seminerdi. Kendi adıma çok yararlandığım, harika bir seminerdi. Ziya Baran'ın ismini daha önce duymuştum. Kendisi ile tanışma ve seminerini izleme fırsatı bulduğum için çok mutlu oldum. Öğrendiğim bilgileri öğrencilerime ve çevremdekilere aktarabileceğim. Hızlı okuma günümüzde gerçekten çok önemli. Hem öğrenciler için hem de çalışan, yoğun bir şekilde çalışan, saatleri yetiremeyenler için. 21 gün boyunca hızlı okuma egzersizleri uygulandığı takdirde okuma hızınızda ciddi bir artış oluyor. Ben henüz tam manasıyla uygulayamadım. Ama bugünden itibaren başlayacağım. Herkese tavsiye ediyorum. Ziya Baran'a ulaşın ve kendiniz için bir şeyler yapıyor olmanın mutluluğunu yaşayın. http://www.bilgivizyon.com/ adresinden kendisine ulaşabilirsiniz. İzmir'de yaşayanlar çok şanslı.Eğitim merkezine gidebilir ve çocuklarını gönderebilirler. Çünkü ilköğretim ve ÖSS'ye hazırlanan öğrencilereve tabi ki yetişkinlere eğitim veriyorlar.



Ziya Baran'ın kitaplarından .. Almadan duramadım...

6 Kasım 2010 Cumartesi

SÜRPRİZ MUTFAKTAN HEDİYE SEPETİ

Sürpriz Mutfak Kasım ayında bunları veriyor. Yapmanız gereken http://surprizmutfak.blogspot.com/ adresini izlemeye almanız, katıldığınızı yorumlarda belirtmeniz ve kendi blogunuzda bu etkinlikten bahsetmeniz gerekiyor. Yalnız blog sahibi olmayanlar maalesef katılamıyorlarmış. Hediyeler çok cici.umarım şanslı kişi ben olurum.. Katılan herkese bol şanssssssss...

3 Kasım 2010 Çarşamba

LEKELER NASIL ÇIKAR?

Leke çıkarmasında Gliserin , Alkol , amonyak , asit oksalik terebentin , ispirto, nişasta, limon kolonyası,çamaşır suyu, tuz ve talk pudrası gibi bazı malzemeler gerekli olduğundan bu malzemelerin devamlı evde bulundurulmasında fayda vardır. Malzemeler ağzı sıkı kapalı çocukların ulaşamayacağı yerlerde bulundurulmalıdır.
Lekenin cinsi ne olursa olsun , bunu taze iken bekletmeden çıkarmaya çalışmak en doğrusudur. Lekelenen kumaş çeşidi de önemlidir. Lekeli kumaş yıkanabilir mi yıkanamaz mı, boya verir mi bunları iyi bilmek gerekir. Örneğin kadife kumaşlar asla çitilenmeye gelmezler. Lekeli yeri bez yerine bir pamuk parçasıyla çıkarılmaya çalışılmalıdır.
KAN LEKESİ (ISLAK )
Henüz ıslak olan kan lekesini kuru kan lekesinden daha kolay çıkarabilirsiniz. Hemen yıkanabilecek durumda ise soğuk su ile yıkamak yeterlidir. Şayet hemen yıkanmayacak durumda ise lekenin üzerine biraz nişasta serpilmeli, nişasta kuruduktan sonra fırçalamak yeterlidir.
KAN LEKESİ ( KURU)
Kurumuş ve uzun süre beklemiş olan kan lekeleri doğal olarak güç çıkar. İşte bu durumda da amaonyak kullanılmalıdır. Bir litre suya, iki yemek kaşığı amonyak karıştırılır. Sonra eski bir naylon çorabı bu karışıma batırıp, lekeyi fazla bastırmadan silerek çıkartılmaya çalışılır.
MÜREKKEP LEKESİ
Mürekkep lekesi bazı kumaş türlerinden hemen çıkarılabilir. Pamuklu ve beyaz kumaşlarda su katılmış çamaşır suyuna batıracağınız bir parça bezle, lekeli yeri bastırmadan silinirse ya da üzerine anında tuz serpilerek temizlendiğinde leke çıkartılabilir.
RUJ LEKESİ
Ruj lekesinden hiç korkmayın . çünkü en çabuk ve kolay çıkarılabilen leke türlerindendir. Yıkanabilen tür kumaşlarda ruj, sabunlu ılık suyla yıkanarak çıkarılabilir. Yıkanmayan kumaşlarda ise lekeyi alkolle silerek kolaylıkla çıkartılabilir.
OJE LEKESİ
Kumaşlardaki oje lekesi önce alkolle silinir. Şayet alkol çıkarmazsa asetonla çıkartılır. Yün halılardaki oje lekeleri ise bir parça pamuğa damlatılacak asetonla fazla ovuşturmadan çıkartılır.
YAĞ LEKESİ
Yağ lekeleri de kolay çıkartılabilen lekelerdendir. Taze iken üzerine hemen tuz serpiştirilmeli veya limon kolonyası ile de leke çıkartılabilmektedir. İpekli kumaşlarda yağ lekesi üzerine tuz yerine talk pudrası kullanılmalıdır. Yıkanabilen kumaşları fırçaladıktan sonra yıkanabilir.
KAKAO LEKESİ
Kakao lekesini sadece suyla çıkarmaya çalışılmalıdır. Sabun yada deterjan türü maddeler asla kullanılmamalıdır.özellikle soğuk su, kakao lekesini çıkarmak için oldukça etkilidir. Leke çıkartıldıktan sonra parça istenirse sabunlu su ile yıkanabilir.
KAHVE VE ÇAY LEKESİ
Kahve lekelerini sulandırılmış gliserinle kolaylıkla çıkartılabilir. Çay lekelerini ise kaynar su ile veya limon kolonyası dökülerek çıkartılır.
ALKOL LEKESİ
Lekenin altına bir parça pamuk koyup, üzerine su dökülür. Kumaş asla ovuşturulmamalı daha da yayılabilir.
BİRA LEKESİ
Bira lekesi tuzlu suyla durulayarak çıkartılır.
KIRMIZI VE ROZE ŞARAP LEKESİ
Leke çıkartılırken çok dikkat edilmelidir. Leke kolaylıkla dağılabilir. Bir miktar su içerisine suyun yarısı kadar katılacak saf alkole batırılacak bir bezle çıkartılabilir. Islak şarap lekelerine tuz serpilmesi de yarar sağlar.
BEYAZ ŞARAP LEKESİ
Beyaz şarap lekesinin üzerine biraz kolonya dökülüp silinir. Eski şarap lekesi ise ılık sabunlu suda bekletilerek daha sonra yıkanır.
LİKÖR LEKESİ
Önce ılık suda yıkanır. Sonra amonyaklı suyla silinip, soğuk suda iyice durulanır.
PAS LEKESİ
Kaynar su dolu kapın üzerine tutulan leke üzerine asit oksalik serpiştirilir. Sonra kumaş ,ılık su ile durulanır.
ISPANAK LEKESİ
Bu leke üzeri çiğ patatesle ovulup, sonra sabunlu su ile yıkanır ve durulanır.
PORTAKAL LEKESİ
Portakal , mandalina gibi turunçgillerin lekeleri anında soğuk su ile yıkanarak çıkartılır. Kurumuş lekele ise lekenin üzerine biraz gliserin dökülüp biraz beklenir. Sonra soğuk suyla durulanır.
BAL LEKESİ
Bal döküldüğünde çıkartılmazsa lekeye dönüşebilir. Ilık suyla yıkanıp durulanarak çıkartılır.
MEYVE SUYU LEKELERİ
Anında ıslakken ılık suyla durulayarak yada üzerine tuz serpiştirilip yıkayarak temizlenebilir. Kuruyan meyve suyu lekeleri üzerine ise ılık alkole katılmış birkaç damla amonyaklı karışıma batırılacak bir parça pamukla çıkartılmaya çalışılır.
VİŞNE LEKESİ
İpek kumaştaki vişne lekesini ispirtolu pamuğu lekenin üzerine tamponlayıp ılık suyla durulayarak çıkarılabilir. Beyaz pamukluları ise sabunla yıkadıktan sonra bir gece süte yatırıp ertesi günü durulanması yeterli olur.
ŞEFTALİ LEKESİ
Şeftali lekesi üzerine gliserin sürüp birkaç saat bekletilerek deterjanla yıkanır.
MAZOT LEKESİ
Renkli kumaşlarda lekenin üzerine yumurtanın sarısını sürüp birkaç saat bekletilip ılık suyla durulama yapmak yeterlidir. Lekeli yere terebentin sürüp benzinle silinir. Halılardaki mazot lekesi ise terebentinle yumuşatılıp, benzolle silinir.
DOMATES LEKESİ
Ilık sabunlu suyla yıkanarak temizlenir.
YOĞURT LEKESİ
Yoğurt dökülen yer ellenmeden kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra fırçalayıp yıkanır.
ŞEKER LEKESİ
Lekeli kısım kaynatılmış ılık suyla silinmeli, sulandırılmış amonyak da şeker lekesini çıkarmak için elverişlidir.
AYAKKABI BOYASI
Terebentinle silerek çıkarmaya çalışılır.
SULUBOYA LEKESİ
Lekeli kısım akan soğuk suyun altına tutularak çıkartılır. Daha sonra sabunlu suyla yıkanır.
YAĞMUR LEKESİ
Yağmur hassas kumaşlarda leke bırakabilir. Bu durumda ütü ile ütülenerek iz kaybedilir.
ASİT LEKESİ
Terebentli bir parça pamukla silinir. Kalan izler ise benzinle yok etmeye çalışılır.
ŞAMPANYA LEKESİ
Leke ipekli kumaş üzerinde ise nemli bir süngerle üzerini sürtmeden tamponlayarak çıkartılır. Yünlü kumaşlarda ise ılık suya katılacak bir miktar amonyak ile kumaş yıkanır ve ardından soğuk suyla durulanır.
PARAFİN
Lekenin alt ve üst kısmına bir parça gazete kağıdı konulup, sıcak ütü ile üzerinden geçilerek çıkartılabilir.
PARFÜM
Hassas kumaşlardaki parfümü lekesini ılık gliserinle silip,durulayarak çıkartılabilir. Mobilyaya parfüm damlamışsa lekeli kısma hemen parafin sürüp, ertesi günü mobilya cilası ile parlatılır.
DONDURMA
Ilık sabunlu suyla yıkanmalıdır.
MAKİNA YAĞI LEKESİ
Ilık suyla yumuşatıp sonra amonyaklı karışıma batırılacak bir parça pamukla silinir.
SÜT LEKESİ
İpekli kumaşta suyla gliserini eşit miktarda karıştırıp, içine biraz amonyak katıp lekeli kısım bununla silinerek çıkarılmaya çalışılır. Diğer kumaş çeşitlerinde ise kumaş soğuk suya yatırılır, ılık sabunlu suda yıkanır. Derdeki süt lekesi ise ılık suyla silinip, kurulanır, sonra deri cilası sürüp, yumuşak bir bezle parlatılır.
NİKOTİN
Kumaşlardaki nikotin lekeleri amonyak ve gliserini eşit miktarda karıştırarak elde edilen karışımla silerek çıkartılır. Sonra ispirto ile tekrar üzerinden geçmeli. Ellerdeki nikotin lekesi limonla veya sirke ile çıkartılabilir.
KONYAK LEKESİ
İpek ve yünlü kumaşlardaki konyak lekesi benmari usulü ile ısıtılan alkolle silinerek çıkartılır. Ancak alkol ısıtılırken çok dikkat edilmeli.
TUTKAL LEKESİ
Nemli olan tutkal lekesi ılık suyla durulandığında hemen çıkar.sertleşen tutkal lekeleri ise sabunlu suya yatırıp yumuşattıktan sonra yıkayarak çıkartılır.
TÜKEMNEZ KALEM LEKESİ
Kumaşlardaki tükenmez kalem lekeleri ispirto ile silinerek çıkartılabilir. Daha sonra sabunlu su ile durulanır. Yünlü halılardaki tükenmez kalem lekeleri de bir parça pamukla tampon yapılarak ispirto ile çıkartılır.
ÇİMEN LEKESİ
Beyaz ve pamuklardaki çimen lekesi çok sıcak suyla yıkanarak çıkarılabilir.ya da klorlu suda yıkayıp son durulama suyuna 1 lt. ye 1 yemek kaşığı sirke katarak çim lekesi çıkartılır. Hassas kumaşlarda sıcak su kullanmayıp temiz ispirto veya amonyakla silerek çıkarmaya çalışılır. Eski çimen lekeleri de sulandırılmış limon suyu ile silinebilir.
LİMONATA
İspirtoyla silerek çıkartılır.daha sonra lekeli kısım soğuk su ile durulanır.
TENTÜRDİYOT
Ellerdeki tentürdiyot lekesini amonyakla silerek çıkartılır. Pamuklu, renkli ve beyaz çamaşırlardan lekeyi çıkartmak için 1 lt.suya 1 yemek kalığı amonyak katarak yıkanmalıdır. Kıyafetlerden tentürdiyot lekesini çıkarmak için lekeyi ıslatıp çiğ patatesle leke üzeri ovulmalı ve soğuk suyla yıkanmalı , daha sonra da sabunlu suyla yıkanabilir.
MUM LEKESİ
Mum lekesini çıkartmak için kabasını tırnak ucuyla kaldırıp üzerine buz sürülür. Sonra lekenin bulunduğu kısmın üst ve alt kısmına gazete kağıdı konularak üzerinden sıcak ütü geçirilir. Gazete eriyen mumu emecektir. Bundan sonra lekeli kısım sabunlu su ile yıkanır.
İLAÇ LEKESİ
Genelde soğuk suyla yıkanarak temizlenebilir. Kalan iz daha sonra sabunlu suyla yıkanır.
YAĞLIBOYA LEKESİ
Yağlıboya yaparken boya tahtaya, elbiseye damlamışsa bu kısım terebentinle silinmeli. Sonra sabunlu su ile yıkanmalıdır. Camlardaki yağlıboya lekesini kurumaya bırakmalı sonra su ile ıslatıp jiletle kazınmalıdır.
ÇİÇEK LEKESİ
Kumaşlardaki çiçek lekelerini , içerisine birkaç damla amonyak damlatılmış deterjanlı su ile silinip daha sonra normal şekilde yıkanmalıdır.
TEREYAĞI LEKESİ
Kağıtlardaki, kitaplardaki tereyağı lekelerini çıkartmak için önce biraz ıslatıp, üzerine un serpiştirilerek öylece kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra fırça ile fırçalanır. Kumaş üzerinden ise, kumaş kaynatılmaya müsaitse sabunlu suda kaynatılarak leke çıkartılmaya çalışılır.
YUMURTA SARISI LEKESİ
Yumurta sarısı damladığı yerde henüz kurumamışsa ılık suyla durulanarak çıkartılır. Kuruyan yumurta sarısını ise , gliserinle yumuşatılıp, ılık suda yıkanmalıdır. Hassas kumaşlarda ise tuzla ovulduktan sonra sirkeli suyla durulamak yeterli olacaktır.
YUMURTA AKI LEKESİ
Yumurta akı lekesini soğuk suyla durulamalı, leke halı türü malzeme üzerinde ise lekeli kısım su ile ıslatılıp çok az amonyaklı su ile silinir. Sonrada güderiyle kurutulur.


SAKIZ
Sakız yapışmalarını en iyi dondurarak yok edebilirsiniz. Sakız lekesi olan kumaşınızı, buzdalabında yaklaşık 1 saat bekletip veya üzerine torba içinde buz sürüp sakızın donmasını sağlayınız. Böylece sakız kolaylıkla çıkacaktır. Çıkmayan kısımlar için lekeli kısmı kumaş müsaitse sirke ile çitiledikten sonra Omomatik'le yıkayınız.


KAHVE LEKESİ NASIL ÇIKAR?
Kahve bugün dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri haline gelmiştir. Etrafınıza bakarsanız; insanların araba kullanırken, yürürken veya bir şeylere kafa yorarken kahve yudumladıklarını görebilirsiniz. Eğer sizin de kahve içme alışkanlığınız varsa, en sevdiğiniz giysiye veya masa örtüsüne kahvenin damlaması veya dökülmesi kaçınılmazdır. Kahve lekesi bazı özellikler bakımından çay lekesi ile benzer özellikler taşır.
Kahve Lekesi İçin Acil Müdahele
Kahve; işte, okulda, lokantada ve ev dışındaki başka yerlerde de çok tüketilen bir içecek olduğu için her zaman, kahve lekesi çıkarmak için gerekli şeyler elinizin altında olmayabilir. Bir lokantadasınız, mükemmel bir yemeğin ardından kahvenizi yudumladıktan sonra giysinizde kahve lekesi olduğunu fark ediyorsunuz:
  • Burada en önemli şey hemen kahve lekesi üzerine ılık su tatbik etmektir. Masadan izin isteyip tuvalete giderek, temiz bir bez (veya tuvalet kağıdı) ve ılık su ile lekeyi nemlendirin.
  • Lekeyi asla ovmayın, sadece emdirin.
  • Daha sonra hafifçe bastırarak kurulamak için bir başka bez kullanın.
  • Bütün kahve lekesi sadece suyla çıkmayabileceğinden; bu nedenle eve gider gitmez, uygun leke çıkarma işlemlerini gerçekleştirin.
Giysideki Kahve Lekesi Nasıl Çıkar?

Giysinin üzerine kahve dökülmesi çok kolaydır, fakat kahve lekesini çıkarması o kadar kolay değildir.
Kahve lekesi çıkarılırken etkili olabilen bir uygulama:
  • Müdahelede bulunmadan önce kahve lekesi olan kumaşı alın ve tersine çevirin. İçeriden, yani lekenin arkasından, lekenin üzerinde soğuk su gezdirin. Bu müdahele, kahve lekesini gevşetebilir.
  • Sonra lekelenmiş bölgeye ağartıcı ve alkali içermeyen deterjan uygulayın ve yaklaşık yedi-sekiz dakika veya eğer lekenin olmasının üzerinden uzun bir süre geçmişse yarım saat kadar bu şekilde bırakın.
  • Kahve lekesinin çıkarılması için bir sonraki aşama; deterjanı tamamen duruladığınızdan emin olduktan sonra kumaşı yaklaşık yirmi dakika ılık su içinde bekletmektir.
  • Daha sonra, giysileri normal şekilde yıkayın; kurutmak için kurutma makinesini kullanmayın.
Halıdaki Kahve Lekesi Nasıl Çıkar?

  • Önce, temiz ve beyaz bir kağıt havlu veya bez parçasıyla tamponlayarak (ovalamadan bastırarak) bütün sıvıyı kağıt havlu veya beze gelmeyinceye kadar emdirin.
  • Bir bardak suyla biraz deterjanı (ağartıcı ve alkali içermeyen) karıştırın. Su sıcak değil, ılık olmalıdır. Yaklaşık olarak otuz saniye böyle bırakın ve sonra sıvıyı bir bezle veya kâğıt havluyla emdirin.
  • Bu bez veya kağıt havluyu halı üzerinde basınçla tamponlayın ve bezin kahve lekesini emmesini sağlayın. İşlem sırasında kullanılacak bez, renk vermemesi için kesinlikle renkli olmamalıdır.
  • Daha sonra mümkün olan en az temiz ve ılık su ile halıyı duruladıktan sonra kalan nemi kuru ve temiz bir beyaz bez veya kağıt havlu yardımıyla tamponlayarak alın.
Halıdaki ve Koltuktaki Daha Zorlu Kahve Lekesi Nasıl Çıkar?
  • Eğer kahve lekesi yukarıdaki işlemlerden sonra halıdan veya koltuktan çıkmazsa, su bardağına yaklaşık beşte iki oranında sirke koyun ve bardağın kalan kısmını suyla doldurun.
  • Hazırladığınız sıvıyı, emdirdiğiniz temiz ve beyaz bir kağıt havlu veya bez parçasıyla tamponlayarak halıya uygulayın.
  • Daha sonra mümkün olan en az temiz ve ılık su ile halıyı duruladıktan sonra kalan nemi, kuru ve temiz bir beyaz bez veya kağıt havlu yardımıyla tamponlayarak alın.
Mobilyadaki Kahve Lekesi Nasıl Çıkar?

Mobilyadaki kahve lekesi için leke çıkarma işleminin bir kabusa dönüşmesine gerek yoktur:
  • Lekelenen bölgeye ağartıcı içermeyen sıvı deterjan tatbik edin.
  • Eğer bu işe yaramazsa, lekeye karbonat uygulayın veya sirkeyle ovmaya çalışın, yüksek oranda işe yarayacaktır
ÇAY LEKESİ NASIL ÇIKAR?

Yaşamımızın bir parçası olan çay, Türkiye'de sudan sonra en fazla tüketilen ikinci içecektir.
Bu yüzden işe gitmek için acele ederken güzelim temiz gömleğinize kaç defa çay döktüğünüzü sizin bile hatırlamanız zordur. Veya kaç defa halıdaki veya kilim üzerindeki çay lekesine yüzünüzü buruşturarak bakıp çıkarmak için uğraştınız ? Peki misafirlerinizin görmemesi için masanızdaki örtmeye çalıştığınız korkunç çay lekesine ne demeli ?
Çay lekesi oluştuğu kadar hızlı çıkarılmalıdır.
Çay Lekesi Çıkarma İşleminden Önce Uyulması Gerekenler
  • Çay lekesi için daima mümkün olduğunca en kısa zamanda müdahale edin. Eğer çay, giysi veya halı üzerinde kurumaya bırakılırsa, leke yerleşecek ve çıkarması çok daha güç olacaktır.
  • İşlem sırasında daima beyaz kağıt havlu veya bez tercih edin; aksi halde bu malzemelerin üzerlerindeki renkler veya desenler kumaşın üzerine akarak durumu daha da kötüleştirecektir.
  • Çay lekesi temizliğinde, lekenin daha az bulunduğu kenarlardan başlayıp lekenin fazla bulunduğu merkeze doğru müdahele etmeye gayret gösterin. Yoksa çay lekesi daha büyük alanlara yayılabilir.
  • Yalnızca emin olduğunuz ve yıkanabilir kumaşlara veya halıya talimatına göre işlem yapın. Doğal elyaflı, yün, ipek, keten, süet gibi narin bir kumaşlar veya astarlı giysiler sözkonusuysa, yapılan uygulamalar kumaşa zarar verebileceği gibi rengini de açabilir. ,
Çay lekesi nasıl çıkar konusunda etkili olabilen bazı yöntemler:
Giysideki Çay Lekesi Nasıl Çıkar?

  • Lekeye müdahele etmeden önce, çay lekesi olan giysiyi ters çevirin ve lekeyi soğuk suyla yıkayın.
  • Sonra ağartıcı ve alkali içermeyen toz çamaşır deterjanını soğuk suyla karıştırarak çay lekesi olan bölgenin üzerine uygulayın ve yaklaşık yedi-sekiz dakika veya eğer çay lekesi olması üstünden uzun süre geçmişse yarım saat kadar bu şekilde bırakın.
  • Çay lekesi çıkarılmasında sıradaki aşamaya geçmeden önce uygulanan deterjanı tamamen duruladığınızdan emin olmanız ve kumaşı yaklaşık yirmi dakika kadar ılık suda bekletmeniz gerekir.
  • Sonrasında, giysiyi bakım talimatına göre yıkayın; kurutmak için kurutma makinesini kullanmayın
    Halıdaki Çay Lekesi Nasıl Çıkar?
  • Herhangi bir çay dökülmesi durumunda yapılması gereken ilk iş sıvının fazlasını kağıt havlu veya emici bir bez kullanarak mümkün olduğunca emdirmektir; böylece lekenin daha derine işlemesi engellenecektir. Özellikle çay lekesi sözkonusu olduğunda hızlı hareket etmeniz gerekir.
  • Çay lekesi için yapılacak ilk müdahele sırasında lekeyi kuvvet uygulayarak silmeyin veya ovmayın, bu uğraşı kumaşın dokusunda kalıcı zarara veya değişikliğe neden olabilir.
  • Ayrıca lekenin halı veya koltuğun derinine işlemesine neden olduğunuzda, çay lekesi kaybolmuş gibi görünse bile bir süre sonra lekenin tekrar ortaya çıkması mümkündür.
  • Çayın fazlasını emdirdikten sonra, ağartıcı içermeyen toz deterjanı ve ılık suyla bir karışım hazırlanmalıdır.
  • Bu karışımı, bir bez veya kâğıt havluya emdirdikten sonra bez veya kağıt havluyu halı veya koltuktaki çay lekesi üzerinde basınçla tamponlayın (ovalamadan bastırarak) ve çay lekesinin bez tarafından emilmesini sağlayın.
  • Daha sonra mümkün olan en az temiz ve ılık su ile halıyı durulayın ve kalan nemi kuru ve temiz bir beyaz bezle tamponlayarak alın.
Halıdan Çay Lekesi Çıkarma (Daha zorlu çay lekeleri için)
  • Eğer bu işlem sonucunda çay lekesi halıdan çıkmazsa, su bardağına yaklaşık beşte iki oranında sirke koyun ve bardaktaki boş kalan kısmı suyla doldurun.
  • Sıvıyı, emdirmiş olduğunuz temiz ve beyaz bir kağıt havlu veya bez parçasıyla tamponlayarak halı veya koltuktaki çay lekesine uygulayın.
  • Daha sonra mümkün olan en az temiz ve ılık su ile halıyı durulayın ve kalan nemi kuru ve temiz bir beyaz bezle tamponlayarak alın.
Mobilyadaki Çay Lekesi Nasıl Çıkar?

  • Mobilya gibi sert yüzeylerdeki çay lekesi için lekelenen bölgeye ağartıcı olmayan sıvı deterjan uygulayın.
  • Eğer leke çıkmazsa, lekeye karbonat uygulayın veya sirkeyle ovmaya çalışın, yüksek oranda leke çıkacaktır.
Bu yayınlamış olduğum leke çıkarma yöntemleri internetten veya kitaplardan topladığım bilgilerdir. Hepsiyle ilgili birebir tecrübem yoktur. Sadece bu bilgileri toplayıp kendim gibi leke çıkarma konusunda sorun yaşayan bloggerlarla paylaşmak istedim. Sevgiler.........